Alem Nedir
Alem Nedir ? Alem Ne demek ?
1-)Türk-İslam sanatında cami, medrese, türbe gibi kubbeli yapıların, minare külahlarının, sancakların üzerine yerleştirilen tepelikler. Ayrıca bayrak, sancak, alamet ve bir kavim veya topluluğun tanınmış ve şöhretli kişileri için kullanılan bir tabirdir.
Araplarda sancak manasınadır. Umumiyetle altında toplulukların birleştiği alamet ve sancaklara, bu hususta kullanılan timsali işaretlere denir. En eski zamanlardan beri ordu ve asker topluluklarının bir işareti olmak üzere alemler kullanılmıştır.
Türkler önceleri alem olarak at kuyruğundan tuğlar, boynuz, kurt sureti ve hilal şekillerini kullanmışlardır.
Osmanlılarda alem aynı zamanda silah olarak kullanılan bir nevi balta (teber)dır. Muhtelif şekilleri olur. Uçları dar yüzlü bir kama veya dört köşe bir süngü şeklinde mızrak gibi uzunca saplı bir silah olup, mızrak vazifesini de görür. Bunların bazılarının üzerinde altın kakmalı yazılar ve süslemelere rastlanır. Yeniçeri ordusunda “sancak alemi” olarak da kullanılırdı.
Osmanlılarda beyaz, kırmızı, yeşil ve sarı olmak üzere muhtelif renkte bayrak yapılmış ve kullanılmıştır. Sancak karşılığı olarak da alem tabirini kullanmışlar ve sancağı taşıyanlara da alemdar demişlerdir. İlk Osmanlı bayrağı, Selçuklu Sultanı Alaeddin tarafından Osman Gaziye gönderilen alemin beyaz renkte olmasından dolayı beyaz idi. Bu beyaz sancak, Osman ve Orhan Gazi zamanlarında kırmızı harb bayrağı kullanılmasına rağmen, Yavuz Sultan Selim devrine kadar muhafaza edilmiştir. Yeşil sancak ise, Fatih devrinde padişahın gemiye bindiği zaman geminin arkasına takılmak üzere kullanılırdı. Osmanlı bayraklarına hilal konması Orhan Gazi devrinde başlamıştır. Üç hilal ise, Fatih’in ilk sikkelerinde ve bundan sonraki yeşil sancaklarda kullanılmıştır. Ay yıldızın bayrağa konulması Sultan Üçüncü Selim zamanında olması kuvvetle muhtemeldir.
Bazı tekke bayraklarının alemlerinde o tekkenin mensub olduğu tarikat pirinin ismi yazılıdır. Bu yazılar umumiyetle bakır veya pirinçten kesme veya gümüş kakma usulüyle yazılmış ve yaldızlanmıştır. Alem tabiri daha ziyade dini, içtimai ve resmi mahiyetli olan işaretler için kullanılır.
Alem, aynı zamanda cami, türbe, medrese, çarşı, imaret ve bunlara benzer dini ve içtimai binaların kubbeleri tepesine ve minare külahlarıyla, minberler ve şadırvanlar gibi mimari kısımlarının ahşap çatıları üstüne bazan süs bazan da mimari bir eleman olarak konulan tepeliklerdir. Bunlar düşey bir eksene geçirilmiş boncuk gibi yuvarlak şekilde bir kaç parçadan ve onların tepesine takılmış ay veya iki uçları dışarıya doğru kıvrılmış bir boynuz ve bunlara benzer şekillerle son bulan elemanlardır.
Eski Türkler umumiyetle çadır ve binaların tepesine gerek süs olarak ve gerekse nazara karşı moncuk (veya boncuk) denen tepelikler koyarlardı. Öteden beri devam eden bu geleneğe diğer inşai ve bedii sebeplerin katılması, alemlerin bugüne kadar devam etmesine sebeb olmuştur. Türkler İslamiyetle şereflendikten sonra, moncuk tabiri yerine daha İslami buldukları alem sözünü almışlardır.
Alemler güzel görünmenin yanısıra mimari bir mecburiyetin neticesi olup, kurşun levhaların tepedeki birleşme noktasını örterler. Estetik açıdan da dikkati tepede toplayıp, sanki kubbe veya minare semaya yükseliyormuş gibi bir his verirler. Kubbe ve minarelerin alemleri binanın büyüklüğüne uygun bir şekilde yapılır. Alemi meydana getiren parçalar aşağıdan yukarıya doğru küp, alt bilezik, armut, boyun, üst bilezik ve ay gibi isimler alırlar. Alemlerin en çok dikkat çeken yeri ay kısmıdır. Bunların boynuz, hilal, nal, zombah, yaprak ve Mevlevi sarığı şeklinde olanları vardır.
Gerek sancak, gerek kubbe ve gerekse minare külahları tepelerine takılan alemler çeşitli zaman ve memleketlere göre çok çeşitli şekiller almıştır.
2-)ALEM
Bir şeyi belirli işaretler koymak suretiyle
belirli bir hale getirmek. Bu, bir birliği altında toplayan
bayrak olabileceği gibi, sancak ve özel isim manalarına da
gelebilir. Kur'an'da "a'lam" uzun dağ sıraları
olarak geçmektedir. Kendisine benzetilen olarak, mana kazanmıştır.
Bir hadis-i şerifte ise, işlemeli kumaş manasında
kullanılmıştır. (Buhari, Libas, 22)
Şamil İA
3-)ÂLEM
Kainat, mahlukat, mevcudat, mümkinat masiva,
felek, yaratılmışların tümü, kısacası Cenab-ı
Allah'ın dışında kalan ve yeryüzü ile
gökyüzündeki maddi, manevi bütün eşya ve varlıklar. Kainat,
bütün yaratılmışlar, havadis, evrende var olan her
şey alemi oluşturmaktadır. Kainattaki bütün varlıkların
her bir türü de ayrı bir alem oluşturmaktadır. Cinler
alemi, ins alemi, ruhlar alemi, hayvanlar alemi, melekler alemi...
gibi. Bu saydığımız alemlerin her biri de kendi arasında
bir çok alem ve türe ayrılmaktadırlar. Bütün bunlar yani
kainat, kendisinden başka bir varlığın mevcut
olduğuna tanıktır. Bunlar Allah'ın
varlığının en büyük delili ve alameti olduğundan
dolayı alem adını almıştır.
Kur'an "Âlemlerin Rabbi" derken, kainattaki
bütün varlıklar ve sınıflar olan "Âlemin'i
kasdetmektedir. Âlem kelimesi genellikle Kur'an-ı Kerim'de çoğul
olarak kullanılmaktadır. Bunun yanında İslam, dünya
ve ahiret alemleri olarak da iki ayrı alemden söz etmektedir.
Dünya ve ahiret alemleri içinde bulunan bütün varlıklar o alemi
oluşturmakta; hepsi birden ise kainatı meydana getirmektedir.
Bunların da yaratıcısı Allah'tır. Dünya ve
ahiret alemleri ele alındığında kelime itibariyle
yakın manasına gelen dünya önce; sonra anlamına gelen
ahiret ise, sonra yaşanacak bir alemdir. Dünya aleminin diğer
adı "Fani" yani "geçici alem"; ahiretin diğer
adı ise "baki alem"dir. Bu iki alem yalan alem (dünya)
ve gerçek alem (ahiret) şeklinde kullanıldığı
gibi, mükellefiyet ve sorumluluk dünyası ceza ve mükafaat alemi
şeklinde de ifade edilmektedir. Dolayısıyla dünya ilk
alem, ahiret de son alem oluyor.
Cenab-ı Hakk A'raf suresinde; "Şüphesiz
Rabbiniz yeri, göğü altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmedendir.
O, gece ile onu durmadan takip eden gündüzü bürür. Emrine amade olan
güneş, ay ve yıldızları da yaratmıştır.
İyi biliniz ki yaratmak ve (insanlara) emretmek yalnız ona
özgüdür. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir. " (A'raf,
7/54) buyurarak kainatın, alemin nasıl
yaratıldığını, bunun yönetiminin kimin elinde,
hükmetme hakkının kimde olduğunu bildirerek alemin ikiye
ayrıldığını, bunlardan birinin 'Emir alemi', diğerinin
'Halk (yaratma) alemi' olduğunu ifade buyurmaktadır.
Emir alemine, ğayb, melekut, ceberut ruhani,
nurani, ulvi ve manevi alem adı verildiği gibi, halk
alemine de şehadet, mülk, zulmani, cismani, maddi ve süfli
alem her iki alem birlikte ve aynı anda mevcut bulunmaktadır.
Emir alemi ruhani ve manevi alem denilmektedir. Emir ve halk
alemleri yaratıldıktan sonra içiçe olmuş insanın bu
iki alemdeki ilişkileri de birbirleriyle sürekli münasebet halinde
bulunmuştur. Şu halde halk alemi maddi ve cismanidir. Bunun
için aynı zaman ve mekan içinde birlikte bulunmaları mümkün
olmaktadır. Aynen ruh ile bedenin birlikte bulundukları gibi.
Emir, yani ruhani alem zaman ve mekana gerek duymamaktadır.
Mutasavvıfların üzerinde durdukları alem budur. Onlar
ruhani aleme salih amel, ilham, aşk ve keşf ile nüfuz
etmeye çalışmaktadırlar. Mutasavvıflar birçok
hususta 'felsefe'nin etkisinde oldukları için aleme bakışları
da felsefi ekollerin görüşlerini yansıtır. Alem
hakkındaki görüşleri daha çok Yeni Eflatuncuların görüşüne
benzemektedir. Bunun için alemdeki beş mertebeden söz ederek
bunlara "Hazarat-ı Hamse" adını verirler. onlara
göre alemin beş ayrı mertebesi vardır:
1-Uluhiyyet Mertebesi. 2-Ruhlar mertebesi (Emir alemi),
3-Misal alemi, 4-Cisim alemi, 5-İnsan-ı Kamil (olgun insan).
İslam mutasavvıf ve düşünürleri bu
çerçeve içinde meseleyi değerlendirirken beş ayrı kanaat
ileri sürmüşlerdir:
1-Bu alem var olması imkan dahilinde olan
alemlerin en iyisidir. Bundan daha güzelinin yaratılması mümkün
değildir. Buna "mutlak iyimserlik" denir.
2-Bu alem var olması imkan dahilinde olan
alemlerin en kötüsüdür. Ebu A'la el-Maarri'nin savunduğu bu görüşe
de "mutlak kötümserlik" denir.
3-Bu alemde iyilik ve kötülük bir arada mevcuttur.
Fakat iyilik daha çoktur. Onun içinde buna "nisbi iyimserlik"
adı verilmiştir.
4-Bu alemde iyilik ve kötülük bir arada mevcuttur.
Fakat kötülük iyiliğe nazaran çok daha fazladır. Buna da
"izafi karamsarlık" denir.
5-Bu, çözülmesi asla mümkün olmayan bir problemdir.
Onun için insanlar bu hususta görüş belirtemezler.
Dolayısıyla çekimser kalınıp "bu konuda tavakkuf
etmek gerekir", denilmektedir.
Filozofların alem hakkındaki görüşlerine
gelince; Yunan filozofları bu meseleyi çözmek için çok uğramışlardır.
Yunan filozoflarının alem hakkındaki görüşlerine
İslam filozofları da çok büyük önem vermişlerdir.
Aristo bu kainatın ezeli olduğuna inanıyordu. Ona göre,
bu alemin şekil itibariyle değil de asıl maddesi ezeli idi.
Bunun asli maddesi önceden mevcut olup Allah buna sonradan şimdiki
şeklini vermiştir. Bu yaratmadan sonra da alem kendi kendini
yönetmiştir.
Eflatun ise meseleye daha değişik
bakmıştır. Ona göre biri ideler, diğeri gölgeler
alemi olmak üzere iki alem var olup, bunlar birbirlerine bağlıdır.
Duyu organlarımızla algıladığımız madde
alemi ideler aleminin bir gölgesidir. Dolayısıyla bu maddi
alemin varlığı ideler alemine bağlıdır.
İslam filozofları ise, eski Yunan
felsefesini, İslam'ın kainat hakkındaki ahenk
anlayışı ile mezc ederek İslam'a sokmuşlardır.
Buna bağlı olarak, Kainatın ezeli olduğu
inancını taşıdıklarından dolayı
İmam Gazzali ve İbn Teymiyye gibi Ehl-i Sünnet çizgisini
koruyan alim ve düşünürler filozofları tekfir
etmişlerdir. Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşd gibi
filozoflar akıl alemi, nefis alemi ve tabiat alemi gibi üç ayrı
alemden söz etmektedirler. Bunlara karşı İslam'ın
saf ve gerçek akidesini korumağa çalışan İmam Gazzali
ise, Mülk alemi, Melekut alemi ve Ceberut alemi diye üç alemi
kabul etmiştir.
Âlem-i A'la: En yüce alem demek olup kainatı
yaratan Rabbü'l-aleminin Rububiyet alemidir.
Âlem-i Berzah: Berzah, iki şey arasına
giren engel, iki nesneyi birbirinden ayıran şey demektir. Dünya
ile ahiret arasına girdiği için ölüm anından
kıyamete, insanların tekrar dirilmelerine kadar geçecek olan
zamana da Berzah denilmiştir.
İslami bir terim olarak alemi berzah ise
insanların ölüm anından itibaren ruhlarının
gittiği ve kıyamete kadar geçici olarak bulunduğu yere
denir. (Ö.N. Bilmen, Muvazzah İlm-i Kelam, s. 247). Bu, ahiret
hayatının ilk merhalesidir.
Ölümle beden hayatiyetini kaybeder. Fakat ruh ölmez.
Ruh bedeni terkedince daha üstün bir alem olan alem-i berzaha intikal
eder. Kıyamette, insanların tekrar diriltilmesine kadar orada
kalır.
İnsan ruhunun üç safhası vardır:
a-Dünyada bedenimizdeki durumu,
b-Öldükten sonra alem-i berzahdaki durumu,
c-Ahirette tekrar dirilme ile başlayan durumu.
Dünyada ruhumuz bedenimizle beraberdir. Mutluluk ve
mutsuzluğu, keder ve sevinci ruhumuz bedenimizle beraber tadar.
Ahirette, tekrar dirilince de durum böyle olacaktır.
Âlem-i berzah'da ise azap ve nimeti tadan sadece
ruhtur. Gerçi insan bu dünyada yaptığı iyi veya kötü
amelinin karşılığını ahirette tekrar
dirildikten sonra görecektir. Ama berzah aleminde de bunu az veya çok
tadacaktır. Kur'an-ı Kerim'in bildirdiğine göre alem-i
berzah'da Firavun ve yandaşları gibi kafirler azap görecekler
(el-Mü'min, 40/45-46), güzel amel işleyen müminler ise Allah'ın
mükafat ve nimetine mazhar olacaklardır. (Âli İmran,
3/169-171).
Ruhun alem-i berzahdaki durumu insanın uyku haline
benzetilebilir. İnsanın uyku hali nasıl ki
yaşayışla ölüm arasında başka bir alemdir;
bunun gibi alem-i berzah da dünya hayatı ile ahiret hayatı
arasında ve fakat tamamen değişik bir alemdir.
Âlem-i Ceberut: Tasavvuf; bir terim olarak Ceberut;
cebir ve zorlama demektir. İlahi kudret ve iradenin etkili olduğu
aleme ceberut alemi adı verilmiştir. Burada insan veya
başka hiç bir 'mahluk'un güç ve iradesi etkili değildir.
Kelime olarak İbranice'de kudret anlamına gelen "Geburah"
kelimesinden geldiği bilinmektedir. Ceberut alemi; mülk alemi ile
Melekut alemi arasında kabul edilmektedir. Yani orta alem olan
Ceberut alemi, üstte olan Lahut alemi ile altta olan Melekut
aleminin ortasıdır. (Cürcani, Kitabu't-Ta'rifat, Ceberut
mad.) Bu da Eflatun'un ideler aleminin aynısıdır.
Başka bir tarife göre ise, Ceberut Âlemi Allah'ın
takdirinin yani 'kaza'sının bulunduğu yerdir.
Âlem-i Emr: Maddi olmayan, akıl ve hisle
kavranmayan alemdir. Âlem-i Emr ile Âlem-i Halk'ın üstündeki her
şey akla ve hisse kapalıdır. Ruh ve Melekler bu aleme
dahildir. Buna Âlem-i Ğayb ve Âlem-i Melekut adı da
verilmektedir.
Âlem-i Ervah: Ruhlar alemi demek olup insan ruhlarının
beden vasıtasıyla dünya hayatına kavuşmadan ve
öldükten sonra bulundukları yere verilen isimdir. Dünyaya gelip
insanın bedenine giren ruh daima bu asli vatanını
özlemektedir. Bu ayrılık döneminde yani dünyada insan
bedeninde bulunurken garib sayılır. Burada
yaratılmış bulunan ruhlar, hem kendilerini hem de
diğer ruhları tanırlar.
Âlem-i Esma' ve Sıfat: Cenab-ı
Allah'ın isim ve sıfatlarının oluşturduğu
aleme verilen isimdir
Âlem-i Halk: Mahlukat yani yaratılmışlar
alemidir. Âlem-i Emr'in karşıtı olan Âlem-i Halk; madde,
eşya ve a'yan alemidir. Burada sebep-sonuç ilişkisi geçerli
olup her şey akıl ve duyu organlarıyla bilinebilir. Âlem-i
Halk, Alem-i Emr'e bağlıdır. Çeşitli sebep ve
hikmetlere binaen tedrici bir şekilde
yaratılmıştır. Buna aynı zamanda Âlem-i Mülk
veya Âlem-i şehadet de denilmektedir.
Âlem-i Kübra: En büyük alem anlamında olup
buna Âlem-i Ekber adı da verilmektedir. Âlem-i Suğra'nın
aksi olarak görülen Âlem-i Kübra'ya dış görünüşe göre
kainat denmektedir. Buna göre Âlem-i Suğra da insanın
kendisidir. Bunun için felsefe ve tasavvufta bu iki alem şöyle
ifade edilir: "Âlem büyük bir insandır. İnsan ise küçük
bir alemdir." Bu da insan yapısı ile kainat arasındaki
benzerlikten kaynaklanmaktadır. Zira insan maddi bir vücuda,
duyan bir ruha ve düşünen bir akla sahiptir. İnsanı
kuşatan kainat da bu üç alemden ibarettir.
Âlem-i Melekut: Tasavvufi bir tabir olup, Âlem-i
Mülk ile Âlem-i Ceberuttan sonraki alemdir. Buna 'Ğayb Âlemi' adı
da verilir. Mana ve ruh alemidir. İslam filozof ve mutasavvıflarına
göre Melekut alemi duyularla algılanan kainatın
dışında kalan, yalnız düşüncede yaşayan ve
görünmeyen varlıkların bulunduğu alemdir.
Âlem-i Misal: Ruhlar alemi ile cisim alemi arasında
bulunan bir geçiş alemidir. Bunun diğer adı 'Alem-i
Berzah'tır.
Âlem-i Mülk: Âlem-i Halk olarak da bilinen Âlem-i
Mülk dünyanın kendisidir. Buna Âlem-i Şehadet de
denilmektedir.
Âlem-i Suğra: En küçük alem demektir. Bu da
insanın kendisidir. Âlem-i Kübra'nın
karşılığı olarak kabul edilir. İnsan küçük
alem; alem ise, büyük insandır. İnsan ile kainat arasında
ilişki kuranlar kainatta var olan her şeyin bir benzerinin
insanda da var olduğunu kabul etmişlerdir. Bu da bir felsefe ve
tasavvuf tabiridir.
Şamil İA
4-)Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyurdu ki:
Elbette Allahü tealanın bu alemlere hiç ihtiyacı yoktur. (Ankebut suresi: 6)
Bütün varlıklar, Allahü tealanın varlığına alamet (delil) olduğu, O'nun varlığını gösterdiği için, mahlukların (yaratılmışların) hepsine "Âlem" denmiştir. Varlıkların aynı cinsten olanlarının her birine de, alem, mesela, insanlar alemi, melekler alemi, hayvanlar alemi, cansız maddeler alemi denir. (Teftazani, Seyyid Şerif Cürcani, Senaullah Pani Püti)
Âlem sonradan yaratılmıştır. Çünkü devamlı değişikliğe uğramaktadır. Böyle her değişen şey sonradan var edilmiştir. Âlem de devamlı değiştiği için, o da sonradan yaratılmıştır. (Reyhavi)
Cisimlerin, maddelerin, durmadan değişmeleri, birbirlerinden meydana gelmeleri sonsuz olarak gelmiş değildir. Yani aleme, böyle gelmiş, böyle gider denilemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı vardır. Değişmelerin bir başlangıcı var demek, alemin var oluşunun bir başlangıcı var demektir. Yani alem yok iken, hepsi yoktan yaratılmış ve yine yok olacaklardır demektir. Âlemi yoktan yaratan ise, hep var olan, hiç değişmeden, sonsuz var olan Allahü tealadır. (Ahmed Âsım Efendi)
Mihneti kendine zevk etmektir alemde hüner,
Gam ve neşe insanda, böyle gelir böyle gider.
(Seadet-i Ebediyye)
5-)Bayrak.
6-)Minare, kubbe, sancak direği vb. yüksek şeylerin tepesinde bulunan, madenden yapılmış ay yıldız veya lale biçiminde süs, ayça.
7-)Yeryüzü ve gökyüzündeki nesnelerin oluşturduğu bütün, evren.
8-)Dünya, cihan
Örnek:İnsan alemde, hayal ettiği müddetçe yaşar. Y. K. Beyatlı
9-)Aynı konu ile ilgili kimseler.
10-)Bu kimselerin uğraşlarının bütünü
11-)Hayvan veya bitkilerin bütünü.
12-)Durum ve şartlar.
13-)Herkes, başkaları
14-)Ortam, çevre
15-)Canlıların sınıflandırılmasında sınıflandırmanın ilk basamağı için kullanılan terim. Canlılaralemi, regnum.
16-)Biyolojik sınıflandırmanın en üst sınırı.
17-)Bayrak, sancak.
18-)İm iz, nişan.
19-)Yüksek dağ.
20-)Minare tepesi.
21-)Bütün cihan. Kainat. (Osmanlıca'da yazılışı:alem)
22-)Daha iyi bilen. En iyi bilen. (Osmanlıca'da yazılışı: a'lem)
Bu bilgi faydalı oldu mu ?














































- Alemleri yaratan Rabbim
- Ama şunu da cümle Alem bilsin ki millet olarak bu mücadelenin bedelini ödemekten bugüne kadar çekinmedik, bundan sonra da çekinmeyiz.
- AK Partili Ramazan Can'ın,'Kuzu kebaplarıyla Alem yapanlar cezaevlerindeki yandaşlarına ölüm diyorlar'demesi üzerine'ahlaksızlık'tartışması çıktı.
Sizde içinde Alem kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
