Cin Nedir
Cin Nedir ? Cin Ne demek ?
1-)her şekle girebilen, ateşin alev kısmından yaratılmış, gözle görülmeyen mahluklar. Lügatta cin, cinnet, cinan, cennet, cenan ve cenin gibi Arapçada (C, N) harfinden meydana gelen kelimeler “örtülü”demektir. Cennet denilen yer, meyveler, çiçekler, güzel kokularla örtülü olduğundan, bu isim verilmiştir. Delilere, mecnun denilmesi de, aklı örtülü olduğundandır. Cin denilen mahluklar da, gözden örtülü olduğu, görülmediği için, cin denilmiştir. Cin, cinniler demektir. “Peri”, Farsçada cin demektir.
Bütün mahluklar, elementlerden yapılmış olup, enerji taşırlar. Mahluklar görülen ve görülmeyen diye ikiye ayrılır.Normal fizik şartlarında, katı, sıvı halinde bulunan varlıkları ve renkli gazları görmek mümkün olduğundan, bunlardan yapılmış cisimler de görülür. İnsanda, katı maddeler ve su çok bulunduğundan insan görünür. Ot ve hayvanlar da aynı şekildedir. Cinniler, havadan ve ateşten meydana gelmiştir. Bunun için cin görünmez. İnsanlar toprak maddelerinden yaratıldığı halde, Allahü teala, bu maddeleri organik ve organize hale, et ve kemiğe çevirmektedir. Melek ve cinler ise, alev şekli değişerek onlara mahsus latif, her şekle dönebilen bir hale gelmiştir. Alevin zulmani (karanlık) olanından cin, nurani olanından melekler yaratılmıştır. Melek ile cin, yaratılış bakımından birbirine yakındır. Melekler, muhteremdir, kıymetlidir. Cin, hakirdir, kıymetsizdir.Meleklerin, cinlere yakınlığı, insanın hayvana yakınlığı gibidir. İnsanların üstün olanları, melekten kıymetli; cin de hayvandan kıymetlidir.
Cin hakkında bilgi her peygamberin kitabında vardır. Cinler, Süleyman aleyhisselamın emriyle iş görürlerdi. Cinnilerin varlığı Kur’an-ı kerimde açıkça bildirilmiştir. Zariyat suresinin 56. ayetinde mealen; “İnsanları ve cinnileri ancak, beni bilip itaat, ibadet etmeleri için yarattım.” buyruluyor. Er-rahman suresi, 74. ayetinde, iman eden cinnin Cennet’e gireceği bildiriliyor. Cinlere inanmayan, kabul etmeyen, başka şekillerde manalar vermeye çalışan İslam dininden çıkar. Cinnilerde erkeklik ve dişilik olur. Evlenmeleri, evleri, yemeleri, içmeleri, üremeleri, ölmeleri, Muhammed aleyhisselamın onlara da peygamber olduğu, Kur’an-ı kerimi dinledikleri, Mekke-i mükerremede ve Medine-i münevverede toplandıkları ve Peygamber efendimizin onlara Kur’an-ı kerim okuduğu, ibadet ettikleri, sadaka verdikleri, iyi işlerine sevap verildiği, cin kafirlerinin Cehennem’e, müminlerinin ise Cennet’e gireceği din kitaplarında bildirilmiştir. Bunların da insanlar gibi müminleri, kafirleri ve fasıkları bulunmaktadır. Kafir ve fasık olanları insanlara zarar yaparlar. Muhafaza melekleri insanı cinden koruduğu gibi, ayet-i kerime ve dua okuyarak, Allahü tealaya sığınanlara da bir şey yapamazlar. Âyet-el kürsi, İhlas, Mu’avvizeteyn ve Fatiha surelerini sık sık okumak da insanı cinden muhafaza eder. Yalnız bunlardan fayda görmek için inancın düzgün olması gerekir.
İbn-i Sina, sar’a hastalığını anlatırken cinden bahsetmektedir. Diyor ki:“Hastalıklara birçok maddeler sebeb olduğu gibi, cinnin hasıl ettiği hastalıklar da vardır ve meşhurdur. Cin, insan vücuduna girerek sar’a hastalığına sebeb olmaktadır.”
2-)CİN
Gizlenmek, gizli kalmak, gözle görülmeyen gizli
kuvvetler.
Cinlerin bir tek ferdine "cinni" denir.
"cann" kelimesi cin ile eşanlamdır. Ğul ve
ifrit cinlerin değişik türleridir.
İslam'dan önce Arabistan'da cinler, çölün
"satyre" ve "nymphe"leri idi. Tabiat hayatının,
insanların hükmü altına girmemiş ve düşman
kalmış tarafını temsil ediyorlardı. Fakat Hz.
Peygamber (s.a.s.)'in bey'ati esnasında cinler önemli ve bilinmeyen
ilahlar arasına girmekte idiler. Mekke Arapları cinler ile
Allah arasında bir nesep yakınlığı
bulunduğunu söylerler (es-Saffat, 37/158), onları
Allah'ın ortakları mertebesine çıkarırlar (el-En'am,
6/128) ve onlardan yardım dilerlerdi. (el-Cumua, 62/6)
Cinin varlığı Kur'an ve sünnet ile
sabittir. Hayat sahibi yaratıklar yalnız şu madde dünyasındaki
insanlarla, çeşitlerini bilemediğimiz hayvanlardan ibaret
değildir. Bir de ancak peygamberlerin ve asfiya (dinde yüksek
mertebe sahibi kimseler)'nın gördüğü varlıklar
vardır ki, bunlar melekler ile cinlerdir. Bunlar çeşitli
şekillere girecek vaziyette yaratılmışlardır.
Melekler Allah'a itaattan asla ayrılmazlar. Göklerde bulunurlar,
ancak Allahu Teala'nın emriyle yeryüzüne iner, tekrar göklere
yükselirler. Cinler ise, insanlar gibi yeryüzünde bulunurlar.
Müminleri ve kafirleri vardır. Meleklerin ve cinlerin
varlığı, Kur'an ve sünnetle sabit olduğundan,
bunları inkar etmek, İslam akidesini zedeler.
Cinler de insanlar gibi mükellef olup onlara da
peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu;
size, içinizden, ayetlerimi anlatan ve şu (korkunç haşr) gününüzün
geleceğini haber verip sizi korkutan peygamberler gelmedi mi?" (el-En'am,
6/130)
"Doğrusu biz (cinler) o hidayet rehberi (olan
Allah'ın Peygamberini) dinlediğimizde hemen O'na inandık.
Her kim bu suretle Rabbi'ne iman ederse o, ne hakkı eksilmekten, ne
de zulme uğramaktan korkmaz. " (el-Cinn, 72/13)
"Şu vakti de hatırla ki, cinlerden bir
kısmını Kur'an dinlesinler diye sana sevketmiştik.
Onlar (Peygamber'in huzurunda) Kur'an dinlemeye hazır olunca (birbirlerine):
"Susunuz (dinleyiniz)"dediler. Kur'an okunması bitirilince
de döndüler ve inzar etmek üzere kavimlerine gittiler. Ey kavmimiz.
dediler: Biz bir kitap dinledik. Musa'dan sonra indirilmiş. O,
kendisinden öncekini tasdik ile hakka ve doğru bir yola hidayet
ediyor. Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisine icabet ve ona iman edin ki,
Allah günahlarınızdan bir kısmını mağfiret
etsin ve sizi elem verici bir azaptan korusun; ve her kim Allah'ın
davetçisi (Peygamberi)ne icabet eylemezse arzda aciz bırakacak
değildir. Ve ona ondan başka sahip olacak veliler de yoktur.
Öyleleri açık bir dalalet içindedirler" (el-Ahkaf,
46/29-32)
Hadis ravileri Rasulullah (s.a.s.)'ın, cin'i görüp
görmediği konusunda farklı görüştedirler. Müslim'de,
Abdullah İbn Mes'ud (r.a.)'dan rivayete göre, Peygamber Efendimiz
cinni'lerin davetine icabet buyurmuş, onları görmüş ve
irşad etmiştir. Buhari ve Müslim'in, İbn Abbas'tan
rivayetlerine göre ise, Hz. Peygamber ashabıyla "Ukaz"
panayırına giderken "Nahle"de sabah namazını
kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'an dinlemiş ve
müslüman olmuştur. Bu durumu Cenab-ı Hakk, Hz. Peygamber
Efendimize Cin suresinin ilk ayetlerinde haber vermiştir. (el-Cin,
72/1-3).
Müfessir İmam Kurtubi, bu iki rivayeti şu
şekilde yorumlar: İbn Abbas'ın rivayetine göre, Hz.
Peygamber o olayda, cinni görmemiş; onların Kur'an dinleyip müslüman
olduklarını, Cenab-ı Hakk daha sonra haber vermiştir.
Fakat bu olayla İbn Mes'ud'un rivayet ettiği olay
farklıdır. Nitekim İbn Mes'ud (r.a.) şöyle demiştir:
"Bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.) ile beraberdik. Derken
aramızdan kayboldu. Vadilerde, dağlarda aradık
bulamadık. O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah
olunca bir baktık ki Hira* tarafından geliyor. "Ya Rasulallah
dedik, sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün
gecemiz endişe içinde geçti." şöyle buyurdu: "Bana
cin(ler)den bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an
okudum" (Kurtubi, el-Cami'li-Ahkami'l-Kur'an, Beyrut 1967, XIX, 2
vd.)
Cinler gaybı bilemezler. (Sebe, 34/14)
Allah'ın peygamberlerine bildirdiği şeyleri öğrenemezler:
"Şüphe yok ki onlar (meleklerin sözünü) işitmekten
kat'i surette azledilmişlerdir. " (eş-Şuara, 26/212)
Cinler insanlardan önce yaratılmışlardır,
Kur'an-ı Kerim'de çok zehirli bir ateşten
yaratıldıkları haber verilir:
"Cannı da, daha önce çok zehirli ateşten
yarattık. " (el-Hicr, 15/27)
Cinlerin erkek ve dişi olanları vardır.
Evlenirler, çoğalırlar, yerler, içerler. İhtiyarı,
genci vardır. Cinler de mükellef olup insanlar gibi Allah'ın
emir ve yasaklarına uymak zorundadırlar: "Ben cinleri ve
insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım. " (ez-Zariyat,
51/56).
Cinlerin yaratılışlarıß türlü
şekillere girmeye, ağır işler görmeye elverişlidir.
Nitekim Kur'an'da ifade olunduğuna göre (en-Neml, 27/39), Hz.
Süleyman Belkıs'ın tahtını Yemen'den getirmek
isteyince, bir cin, daha sen makamından kalkmadan ben sana onu
getiririm, benim herhalde buna yetecek gücüm var demiştir. Süleyman
(a.s.) Kudüs'te, getirilecek taht Yemen'deydi. Onu bir saniyede getirmek
büyük bir hız ve güce sahip olmak demekti. Süleyman peygamber,
cinleri ağır ve güç işlerde çalıştırmıştır.
"Süleyman (a.s.)'ın önünde, Rabbı'nın
izniyle iş gören bazı cinler de vardı. İçlerinden
kim bizim emrimizden ayrılıp saparsa ona çılgın
azabdan tattırdık. " (Sebe, 34/12).
Şeytan da cinlerdendir. Allahu Teala kendisini
Hz. Adem (a.s.)'e secde etmekle mükellef tutmuş; şeytan ise,
kendisinin ateşten, Adem'in topraktan
yaratıldığını ileri sürerek secde etmemiştir.
Bunun üzerine Allahu Teala onu rahmetinden kovmuş o da kafir olmuştur
(el-Bakara, 2/24) Şeytanların amiri durumundaki şeytana
İblis denir. Şeytan, insanları azdırmak için çeşitli
yollara başvurur. Ondan sakınmak gerekir:
"Ey Ademoğulları, Şeytana
tapmayın. Çünkü o sizi Rabbınız'dan ayıran bir düşmandır,
diye size emretmedim mi?" (Yasin, 36/60)
"Şeytan sizin için yaman bir düşmandır.
Bu sebeple siz de onu düşman edinin. " (el-Fatır, 35/6).
Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuşlardır:
"Allah sizden her biri için, bir cinni arkadaş
kılmıştır. " Ashab: "Size de mi ya
Rasulallah?" diye sorduklarında, Rasulullah: "Bana da
ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o (cin) müslüman
oldu, artık o, bana ancak hayır emrediyor. " buyurdu. (et-Tac,
V, 233).
Bu hadisten anlaşılıyor ki, şeytan
insanı saptırır. E l-i Sünnet inancına göre,
şeytan, insanın vücuduna da, aklına da zarar verir.
Felsefecilerin çoğu, özellikle İbn Sina ve
Farabi cinlerin varlığını kabul etmezken;
bazıları bunu kabul etmişlerdir. Bunlar cinlere süfli
ruhlar adını vermektedirler. Bunların ervah-ı
felekiyyeden daha süratli cevap verdiklerini fakat onlardan daha zayıf
olduklarını iddia etmişlerdir.
Buna karşılık peygamberlere inanan ve
belli şeriatlara sahip olan milletler, cinlerin varlığını
tereddütsüz kabul etmişler; ancak mahiyetleri hususunda farklı
görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimileri; cinler, havai, yani
rüzgardan yaratılmış, çeşitli şekillere
girebilen canlılardır, demişlerdir. Bazıları ise
bunların, cevher olduklarını; a'raz* ve ecsam olmadıklarını
söylemişlerdir. Bu cevherleri de mahiyetleri muhtelif bazı
kısımlara ayırmışlardır: Bazıları
iyi, salih ve hayırseverdirler. Bazıları ise kötü, aşağılık
ve kötülükseverdirler. Sayılarını ancak Allah bilir.
Bazı fırkalar da cinlerin cisim olmakla
beraber, mahiyetlerinin farklı, sıfatlarının bir
olduğunu söylemişlerdir. Sıfatları ise uzayda yer
kaplamaları; uzunluk, genişlik ve derinlik gibi üç boyutlu
olmalarıdır. Cinler; latif, kesif, ulvi ve süfli kısımlara
ayrılırlar. Hevai cism-i latiflerin, mahiyet itibariyle, diğer
cisim türlerine benzemesi imkansız bir olay değildir.
Binaenaleyh bunların, kendilerine özgü ilimleri vardır,
insanların yapamayacakları acaip ve zor işleri yapabilir,
çeşitli şekillere girebilirler. Bu da Cenabı
Allah'ın onlara bu gücü vermesi sayesinde olur. Bazı
fırkalar da, cisimlerin mahiyet itibariyle birbirine eşit
olduğunu, hayat için bünyenin şart
olmadığını söylemişlerdir. İmam Ebu'l-Hasan
el-Eş'ari ile izleyicileri bu görüştedirler.
Mu'tezile ise bu görüşü ve buna paralel olarak
cinlerin varlığını kabul etmemiştir. Bunlar,
hayat için bünyenin şart olduğunu, zor işler yapabilmek için
bünyenin katı olmasını bir şart olarak ileri sürmüşlerdir.
Bu görüş, çoğunluk tarafından reddedilmiştir.
Çünkü bu görüşte olanlar, harikulade olayları inkar, varlığı
kitap ve sünnet ile sabit olan şeyleri reddetmiş oluyorlar.
Cinler de, İslam dini açısından iki
kısımda incelenirler: Mümin olanlar, kafir olanlar.
İnsanlar gibi cinler de, Peygamberimize iman ile mükelleftirler.
Çünkü Peygamberimiz onlara da gönderilmiştir. Binaenaleyh ona
iman eden, müminler grubuna dahil olur; müminlerle birlikte Cennet'e
girer. Ona iman etmeyenler ise şeytanlarla beraber olur; Cehennem'i
boylar.
Cinler islam dini ile mükellef oldukları için,
onların da bundan haberleri olması ve İslam dininin onlara
da tebliğ edilmesi lazımdır. İşte burada
cinlerle peygamberimizin temas şekli ortaya çıkıyor.
Cinler henüz peygamberimizin bi'setinden haberdar değillerken
göğe çıkar, mele-i ala'da konuşulan şeyleri kulak
hırsızlığı ederek çalarlardı. Buna bir çok
şey ilave eder, insanlara aktarırlardı. Peygamberimizin
bi'setinden cinlerin haberi yoktu. Her zamanki gibi gökten bir
şeyler öğrenmeye kalkıştılar; fakat
yakıcı ateşlerle, şiddetli bekçilerle karşılaştılar.
Bundan irkilerek sebebini araştırmaya başladılar. Yeryüzüne
akın ettiler. İçlerinden bir grup, Peygamberimiz'i ashabı
ile birlikte Nahle'de namaz kılarken buldu. Okuduğu
Kur'an'ı dinlediler; güzelliği ve mükemmelliği
karşısında hayret ettiler. Bunların üç ila on veya
dokuz nefer oldukları ifade edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) onlara İslam'ı öğretti
(Müslim, 1, 332; Kitabu's-Salat, hadis no: 150-153; Ebu Davud, 1,10,
hadis no: 39). Şurasını hemen hatırlatmak gerekir ki
cinler, bize tamamen aykırı yaratıklardır.
Onların İslam ile mükellef olmalarının şekli
nedir; bunu ancak Allah ve Rasulü bilirler. Bize sadece buna inanıp
iman etmek gerekir.
Şamil İA
3-)
Gizlenmek, gizli kalmak, gözle görülmeyen gizli kuvvetler.
Cinlerin bir tek ferdine "cinni" denir. "cann" kelimesi cin ile eşanlamdır. Ğul ve ifrit cinlerin değişik türleridir.
Islam'dan önce Arabistan'da cinler, çölün "satyre" ve "nymphe"leri idi. Tabiat hayatının, insanların hükmü altına girmemiş ve düşman kalmış tarafını temsil ediyorlardı. Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bey'ati esnasında cinler önemli ve bilinmeyen ilahlar arasına girmekte idiler. Mekke Arapları cinler ile Allah arasında bir nesep yakınlığı bulunduğunu söylerler (es-Saffat, 37/158), onları Allah'ın ortakları mertebesine çıkarırlar (el-En'am, 6/128) ve onlardan yardım dilerlerdi. (el-Cumua, 62/6)
Cinin varlığı Kur'an ve sünnet ile sabittir.
Hayat sahibi yaratıklar yalnız şu madde dünyasındaki insanlarla, çeşitlerini bilemediğimiz hayvanlardan ibaret değildir. Bir de ancak peygamberlerin ve asfiya (dinde yüksek mertebe sahibi kimseler)'nın gördüğü varlıklar vardır ki, bunlar melekler ile cinlerdir. Bunlar çeşitli şekillere girecek vazıyette yaratılmışlardır. Melekler Allah'a itaattan asla ayrılmazlar. Göklerde bulunurlar, ancak Allahu Teala'nın emriyle yeryüzüne iner, tekrar göklere yükselirler. Cinler ise, insanlar gibi yeryüzünde bulunurlar. Müminleri ve kafirleri vardır. Meleklerin ve cinlerin varlığı, Kur'an ve sünnetle sabit olduğundan, bunları inkar etmek, Islam akidesini zedeler.
Cinler de insanlar gibi mükellef olup onlara da peygamberler gönderilmiştir: "Ey cin ve insan topluluğu; size, içinizden, ayetlerimi anlatan ve şu (korkunç haşr) gününüzün geleceğini haber verip sizi korkutan peygamberler gelmedi mi?" (el-En'am, 6/130)
"Doğrusu biz (cinler) o hidayet rehberi (olan Allah'ın Peygamberini) dinlediğimizde hemen O'na inandık. Her kim bu suretle Rabbi'ne iman ederse o, ne hakkıeksilmekten, ne de zulme uğramaktan korkmaz. " (el-Cinn, 72/13)
"Şu vakti de hatırla ki, cinlerden bir kısmını Kur'an dinlesinler diye sana sevketmiştik. Onlar (Peygamber'in huzurunda) Kur'an dinlemeye hazır olunca (birbirlerine): "Susunuz (dinleyiniz)"dediler. Kur'an okunması bitirilince de döndüler ve inzar etmek üzere kavimlerine gittiler. Ey kavmimiz. dediler: Biz bir kitap dinledik. Musa'dan sonra indirilmiş. O, kendisinden öncekini tasdik ile hakka ve doğru bir yola hidayet ediyor. Ey kavmimiz, Allah'ın davetçisine icabet ve ona iman edin ki, Allah günahlarınızdan bir kısmını mağfiret etsin ve sizi elem verici bir azaptan korusun; ve her kim Allah'ın davetçisi (Peygamberi)ne icabet eylemezse arzda acız bırakacak değildir. Ve ona ondan başka sahip olacak veliler de yoktur. Öyleleri açık bir dalalet içindedirler" (el-Ahkaf, 46/29-32)
Hadis ravileri Rasulullah (s.a.s.)'ın, cin'i görüp görmediği konusunda farklı görüştedirler. Müslim'de, Abdullah Ibn Mes'ud (r.a.)'dan rivayete göre, Peygamber Efendimiz cinni'lerin davetine icabet buyurmuş, onları görmüş ve irşad etmiştir. Buhari ve Müslim'in, Ibn Abbas'tan rivayetlerine göre ise, Hz. Peygamber ashabıyla "Ukaz" panayırına giderken "Nahle"de sabah namazını kıldırmış, bir grup cin gelip Kur'an dinlemiş ve müslüman olmuştur. Bu durumu Cenab-ı Hakk, Hz. Peygamber Efendimize Cin suresinin ilk ayetlerinde haber vermiştir. (el-Cin, 72/1-3).
Müfessir Imam Kurtubi, bu iki rivayeti şu şekilde yorumlar: Ibn Abbas'ın rivayetine göre, Hz. Peygamber o olayda, cinni görmemiş; onların Kur'an dinleyip müslüman olduklarını, Cenab-ı Hakk daha sonra haber vermiştir. Fakat bu olayla Ibn Mes'ud'un rivayet ettiği olay farklıdır. Nitekim Ibn Mes'ud (r.a.) şöyle demiştir: "Bir gece Hz. Peygamber (s.a.s.) ile beraberdik. Derken aramızdan kayboldu. Vadılerde, dağlarda aradık bulamadık. O geceyi hep endişe içinde geçirdik. Nihayet sabah olunca bir baktık ki Hira* tarafından geliyor. "Ya Rasulallah dedik, sizi kaybettik. Aradık bulamadık. Bu yüzden bütün gecemiz endişe içinde geçti." şöyle buyurdu: "Bana cin(ler)den bir davetçi geldi. Onunla beraber gittim. Onlara Kur'an okudum" (Kurtubi, el-Cami'li-Ahkami'l-Kur'an, Beyrut 1967, XIX, 2 vd.)
Cinler gaybı bilemezler. (Sebe, 34/14) Allah'ın peygamberlerine bildirdiği şeyleri öğrenemezler: "Şüphe yok ki onlar (meleklerin sözünü) işitmekten kat'i surette azledilmişlerdir. " (eş-Şuara, 26/212)
Cinler insanlardan önce yaratılmışlardır, Kur'an-ı Kerim'de çok zehirli bir ateşten yaratıldıkları haber verilir:
"Cannı da, daha önce çok zehirli ateşten yarattık. " (el-Hicr, 15/27)
Cinlerin erkek ve dişi olanları vardır. Evlenirler, çoğalırlar, yerler, içerler. Ihtiyarı, genci vardır. Cinler de mükellef olup insanlar gibi Allah'ın emir ve yasaklarına uymak zorundadırlar: "Ben cinleri ve insanları ancak ibadet etsinler diye yarattım. " (ez-Zariyat, 51/56).
Cinlerin yaratılışlarıß türlü şekillere girmeye, ağır işler görmeye elverişlıdır. Nitekim Kur'an'da ifade olunduğuna göre (en-Neml, 27/39), Hz. Süleyman Belkıs'ın tahtını Yemen'den getirmek isteyince, bir cin, daha sen makamından kalkmadan ben sana onu getiririm, benim herhalde buna yetecek gücüm var demiştir. Süleyman (a.s.) Kudüs'te, getirilecek taht Yemen'deydi. Onu bir saniyede getirmek büyük bir hız ve güce sahip olmak demekti. Süleyman peygamber, cinleri ağır ve güç işlerde çalıştırmıştır.
"Süleyman (a.s.)'ın önünde, Rabbı'nın izniyle iş gören bazı cinler de vardı. Içlerinden kim bizim emrimizden ayrılıp saparsa ona çılgın azabdan tattırdık. " (Sebe, 34/12).
Şeytan da cinlerdendir. Allahu Teala kendisini Hz. Adem (a.s.)'e secde etmekle mükellef tutmuş; şeytan ise, kendisinin ateşten, Adem'in topraktan yaratıldığını ileri sürerek secde etmemiştir. Bunun üzerine Allahu Teala onu rahmetinden kovmuş o da kafir olmuştur (el-Bakara, 2/24) Şeytanların amiri durumundaki şeytana Iblis denir. Şeytan, insanları azdırmak için çeşitli yollara başvurur. Ondan sakınmak gerekir:
"Ey Ademoğulları, Şeytana tapmayın. Çünkü o sizi Rabbınız'dan ayıran bir düşmandır, diye size emretmedim mi?" (Yaşın, 36/60)
"Şeytan sizin için yaman bir düşmandır. Bu sebeple siz de onu düşman edinin. " (el-Fatır, 35/6).
Hz. Peygamber (s.a.s.) de şöyle buyurmuşlardır:
"Allah sizden her biri için, bir cinni arkadaş kılmıştır. " Ashab: "Size de mi ya Rasulallah?" diye sorduklarında, Rasulullah: "Bana da ancak Allah ona karşı bana yardım etti de, o (cin) müslüman oldu, artık o, bana ancak hayır emrediyor. " buyurdu. (et-Tac, V, 233).
Bu hadisten anlaşılıyor ki, şeytan insanı saptırır. E l-i Sünnet inancına göre, şeytan, insanın vücuduna da, aklına da zarar verir.
Felsefecilerin çoğu, özellikle Ibn Sina ve Farabi cinlerin varlığını kabul etmezken; bazıları bunu kabul etmişlerdir. Bunlar cinlere süfli ruhlar adını vermektedirler. Bunların ervah-ı felekiyyeden daha süratli cevap verdiklerini fakat onlardan daha zayıf olduklarını iddia etmişlerdir.
Buna karşılık peygamberlere inanan ve belli şeriatlara sahip olan milletler, cinlerin varlığını tereddütsüz kabul etmişler; ancak mahiyetleri hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Kimileri; cinler, havai, yani rüzgardan yaratılmış, çeşitli şekillere girebilen canlılardır, demişlerdir. Bazıları ise bunların, cevher olduklarını; a'raz* ve ecsam olmadıklarını söylemişlerdir. Bu cevherleri de mahiyetleri muhtelif bazı kısımlara ayırmışlardır: Bazıları iyi, salih ve hayırseverdirler. Bazıları ise kötü, aşağılık ve kötülükseverdirler. Sayılarını ancak Allah bilir.
Bazı fırkalar da cinlerin cisim olmakla beraber, mahiyetlerinin farklı, sıfatlarının bir olduğunu söylemişlerdir. Sıfatları ise uzayda yer kaplamaları; uzunluk, genişlik ve derinlik gibi üç boyutlu olmalarıdır. Cinler; latıf, keşif, ulvi ve süfli kısımlara ayrılırlar. Hevai cism-i latiflerin, mahiyet itibariyle, diğer cisim türlerine benzemesi imkansız bir olay değildir. Binaenaleyh bunların, kendilerine özgü ilimleri vardır, insanların yapamayacakları acaip ve zor işleri yapabilir, çeşitli şekillere girebilirler. Bu da Cenabı Allah'ın onlara bu gücü vermesi sayesinde olur. Bazı fırkalar da, cisimlerin mahiyet itibariyle birbirine eşit olduğunu, hayat için bünyenin şart olmadığını söylemişlerdir. Imam Ebu'l-Hasan el-Eş'ari ile izleyicileri bu görüştedirler.
Mu'tezile ise bu görüşü ve buna paralel olarak cinlerin varlığını kabul etmemiştir. Bunlar, hayat için bünyenin şart olduğunu, zor işler yapabilmek için bünyenin katı olmasını bir şart olarak ileri sürmüşlerdir. Bu görüş, çoğunluk tarafından reddedilmiştir. Çünkü bu görüşte olanlar, harikulade olayları inkar, varlığı kitap ve sünnet ile sabit olan şeyleri reddetmiş oluyorlar.
Cinler de, Islam dini açısından iki kısımda incelenirler: Mümin olanlar, kafir olanlar. Insanlar gibi cinler de, Peygamberimize iman ile mükelleftirler. Çünkü Peygamberimiz onlara da gönderilmiştir. Binaenaleyh ona iman eden, müminler grubuna dahil olur; müminlerle birlikte Cennet'e girer. Ona iman etmeyenler ise şeytanlarla beraber olur; Cehennem'i boylar.
Cinler islam dini ile mükellef oldukları için, onların da bundan haberleri olması ve Islam dininin onlara da tebliğ edilmesi lazımdır. Işte burada cinlerle peygamberimizin temas şekli ortaya çıkıyor.
Cinler henüz peygamberimizin bi'setinden haberdar değillerken göğe çıkar, mele-i ala'da konusulan şeyleri kulak hırsızlığı ederek çalarlardı. Buna bir çok şey ilave eder, insanlara aktarırlardı. Peygamberimizin bi'setinden cinlerin haberi yoktu. Her zamanki gibi gökten bir şeyler öğrenmeye kalkıştılar; fakat yakıcı ateşlerle, şiddetli bekçilerle karşılaştılar. Bundan irkilerek sebebini araştırmaya başladılar. Yeryüzüne akın ettiler. Içlerinden bir grup, Peygamberimiz'i ashabı ile birlikte Nahle'de namaz kılarken buldu. Okuduğu Kur'an'ı dinlediler; güzelliği ve mükemmelliği karşısında hayret ettiler. Bunların üç ila on veya dokuz nefer oldukları ifade edilmektedir.
Peygamberimiz (s.a.s.) onlara Islam'ı öğretti (Müslim, 1, 332; Kitabu's-Salat, hadis no: 150-153; Ebu Davud, 1,10, hadis no: 39). Şurasını hemen hatırlatmak gerekir ki cinler, bize tamamen aykırı yaratıklardır. Onların Islam ile mükellef olmalarının şekli nedir; bunu ancak Allah ve Rasulü bilirler. Bize sadece buna inanıp iman etmek gerekir.
4-)Allahü teala Kur'an-ı kerimde mealen buyuruyor ki:
Cinleri ve insanları ancak beni bilip ibadet etmeleri için yarattım. (Zariyat suresi: 56)
Ey Habibim! Onlara de ki: "Cinlerden bir grubun Kur'an-ı kerim dinlediği bana bildirildi. Onlar şöyle demişlerdi." Muhakkak ki biz doğru yola götüren, akıllara durgunluk ve hayranlık veren bir Kur'an(-ı kerim) dinledik. O'na inandık. Rabbimize hiç bir şeyi ortak koşmayacağız. (Cin suresi: 1,2)
Cinler çeşitli şekillere girip şaşılacak işler yaparlar. Bunlar tenasüh (ruhun başka bedene geçmesi) değildir. Cinler insanlar gibi Peygamber efendimizin getirdiği İslam dinine uymakla mükelleftir. (İmam-ı Rabbani)
Cinlerin insanlara zarar verdikleri, yardım ettikleri, insanların isteklerini yerine getirdikleri, çeşitli zamanlarda bir çok müslüman ve kafir tarafından görülmüş ve haber verilmiştir. İbn-i Sina, Kanun adlı kitabında Sar'a hastalığını anlatırken, cinden bahs etmektedir. Diyor ki: "Hastalıklara bir çok maddeler (mikroblar) sebeb olduğu gibi, cinnin hasıl ettiği hastalıklar da vardır ve meşhurdur." (Abdülhakim Arvasi)
Cin hakkında bilgi, her peygamberin kitabında vardır. Süleyman aleyhisselamın emri ile iş görürlerdi. İnsanların yanlarında bulunan Muhafaza melekleri insanı cinden koruduğu gibi, ayet-i kerime ve dua okuyup Allahü tealaya sığınanlara da birşey yapamazlar. (Abdülhakim Arvasi)
5-)Masallara ve bazı inançlara göre, göze görünmeyen, türlü biçimlere girebilen, iyilik de kötülük de yapabilen yaratık.
6-)Akıllı, zeki, uyanık kimse.
7-)Buğday, arpa, yulaf vb.nden elde edilen ve ardıçla kokulandırılan bir tür alkollü içki, ardıç rakısı.
8-)Pamuklu, kalın kumaştan giysi veya pantolon.
9-)Gölge oyunu'nda doğadışı bir figür. Ortaçağ Avrupa tiyatrosundaki Şeytan'ın özdeşi. Göğsünde, karnında, kasıklarında ve diz-kapaklarında canavar başları vardır. Göze görünmediğine ya da istediği zaman göründüğüne inanılan düşsel bir figürdür.
Bu bilgi faydalı oldu mu ?



















- Ashley diğer hayvanlardan çok farklı, Cin gibi.
- 7'lik artışla 54,4 kuruşa; üzüm şarabından alınan ÖTV 2,94 liradan 3 liraya; rakıda 63,48 liradan 65,2 liraya; Cin ve votkada 70,35 liradan 72,25 liraya yükseldi.
Sizde içinde Cin kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
