Fetva Nedir
Fetva Nedir ? Fetva Ne demek ?
1-)herhangi bir şeyin (hadisenin) dine (İslamiyete) uygun olup olmadığını bildiren cevap. Fetva veren alime “müfti”, sorana “müstefti” denir.
Fetva ile, herhangi bir şeyin İslamiyete uygun olup olmadığı, bilmeyenlere öğretilmektedir.Kur’an-ı kerimde; “Bir işte anlaşamazsanız, bu işin hükmünü Allah’tan ve Resulullah’tan anlayınız!” (Nisa suresi:59) mealindeki ayet-i kerimeyi tefsir alimleri, “Bir işte anlaşamazsanız, bu işin nasıl yapılacağını, alim olanlarınız Allah’ın kitabından ve Resulullah’ın sünnetinden anlasınlar!Âlim olmayanlarınız ise, alimlerin anlattıklarına uyarak yapsınlar.” diye açıklamışlardır. Bu ayet-i kerime, bir Müslümanın, hükmünü bilemediği herhangi bir meselede alim olan müftiye sormasını ve onun bildirdiğine uymasını emretmektedir.
Müftinin müctehid fil mezheb, yani mezhepte müctehid olması lazımdır. Böyle olmayana müfti denmez; nakıl, fetvayı iletici denir. Nakıller fetvayı meşhur fıkıh kitaplarından alırlar, müctehidlerin sözlerini bildirirler.
Müctehid olmayan din adamı bir hadis-i şerif işitince, bu hadisten kendi anladığına uyarak amel edemez. Müctehidlerin ayet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden anlayarak, öğrenerek verdikleri fetva ile amel etmesi lazımdır. Bu bakımdan fetvaların fıkıh kitaplarına dayanması lazımdır. Böyle olmayan fetvalar muteber değildir. Böyle yapmazsa vacibi terk etmiş olur.İslam bilgilerini öğrenmeden, bilmeden ayet-i kerime veya hadis-i şerifleri okuyup da bunları kafasına, kendi görüşününe göre manalandırıp, dini mevzularda gelişi güzel fetva verenlere müfti veya İslam alimi denmez.
Kendisinden fetva istenen müftide; iyi niyetlilik (sözüne güvenilirlik), hilm (yumuşaklık), vakar ve sekinet (samimi ve ağırbaşlı davranış), bilgisinde kuvvetlilik, sual sorana maddeten muhtac olmamak ve hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırdedebilecek ilmi bir kudret bulunması gibi şartlar da gerekmektedir.
Her müfti, kendi mezhebine göre fetva verir.Hanefi mezhebindeki bir müfti, İmam-ı A’zam Ebu Hanife’nin sözüne uygun şekilde fetva verir.Aradığını onun sözlerinde açıkça bulamazsa, İmam-ı Ebu Yusuf’un sözünü alır. Onun sözlerinde bulamazsa, İmam-ı Muhammed Şeybani’nin sözünü alır.Ondan sonra İmam-ı Züfer’in, daha sonra Hasan binZiyad’ın sözünü alır.
İfta, yani fetva vermek usulü, İslamiyetin başlangıcından beri vardır.Peygamberimiz zamanında, Müslümanların bizzat kendisinden aldıkları fetvalar muteber eserlerde toplanmıştır. Peygamberimizin ahirete irtihalinden sonra Eshab-ı kiramın Kur’an-ı kerime ve hadis-i şeriflere müracaat ederek verdikleri fetvalar ile, bu saha daha da genişlemiştir. Dört halife ve diğer bütün sahabenin ve “fukaha-ı seb’a” adıyla meşhur olan Tabiinden yedi büyük alimin fetvaları her zaman için en kıymetli kaynaklardır.
Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar zamanında devletin kazai işleri fetva ile hallolunurdu. Halk arasındaki çeşitli münasebetleri düzenleyen tertip edilmiş kaideler, bazı kanunlara münhasır (sınırlı) kalmıştır.Zaten fetva da, meselenin kesin hükmünü, dini kaynaklardan istinbat edip (çıkarıp) müdevven (düzenlenmiş) hale getirmek demektir.
2-)FETVA
Sorulan İslami bir soruya yetkili bir kimsenin
verdiği cevap, bir meselenin hükmünü belirten veya zorlukla karşılaşılan
bir olay hakkında güçlükleri çözmek için verilen kuvvetli cevap.
Fetva veren kimseye müfti denir. İslam hukuku metodolojisinde
müfti, müctehid anlamında kullanılmıştır.
Kendisi bizzat ictihad edecek durumda olmayan bir ilim sahibinin,
diğer müctehidlerin söz ve fetvalarını alıp
aktarmasından dolayı mecaz yoluyle müfti denir (ö. Nasuhi
Bilmen, İstilahat-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 246). Fetva,
ictihada göre daha özel bir anlam taşır. Çünkü ictihad
herhangi bir soru sorulsun veya sorulmasın fıkhı hükümleri
kaynaklarından çıkarmak anlamına gelirken, fetva gerçek
veya muhayyel bir soruya verilen cevaptır. Gerçek fetva, ictihad
şartları ile birlikte diğer şartları da
taşıyan müctehid tarafından verilir.
Bir kimse muhtaç olduğu İslami bilgileri
ya kaynaklarından bizzat alır.
Yahut bunu yapamıyorsa bilenlerden sorarak öğrenir.
Kur'an-ı Kerim de, "Eğer bilmiyorsanız ilim
sahiplerine sorunuz" (en-Nahl, 16/43) buyurulur. Ayet!erde fetva kökünden
"yesteftuneke = sana soruyorlar" ve "yüftikum = o size
açıklıyor" gibi ifadeler
kullanılmıştır .
Bir ayet veya hadisi yorumlamak ve yeni çıkan bir
problemi çözmek, bir
- takım ön bilgileri ve özel yetenekleri
gerektirdiği için bunu yapacak kişilerde bazı
vasıfların bulunması öngörülmüştür. Ahmed b.
Hanbel (ö. 241/855) bir kimsenin müfti olabilmesi için kendisinde
şu beş vasfin bulunması gerektiğini söyler:
a) iyi niyet sahibi olmak ve yalnız Allah
rızasını gözetmek. Çünkü kötü niyet, düşünceyi
de kötüleştirir,
b) İlim, hilim, vakar ve ciddiyet sahibi olmak,
c) Kendisinden ve bilgisinden emin olmak,
d) Halka kendi otoritesini kabul ettirmek,
e) Fert ve toplum olarak insanları tanımak.
Bu şartlardan da anlaşılacağı
gibi müftinin fetva isteyenin psikolojik durumunu dikkate alması,
halk nazarında itibar sahibi, basiretli vereceği fetvanın
fert ve toplum üzerindeki etkisini kavrayacak bir görüşe sahip
olması gerekmektedir (Muhammed Ebu Zehra, İslam Hukuk
Metodolojisi, Terc. Abdülkadir Şener, Ankara 1973, s.391 vd.).
Fetva geleneği İslam dininin doğuşu
ile birlikte ortaya çıkmıştır. Sahabe problemlerini
bizzat Allah elçisine sorar, O da bu problemleri ayet veya kendi buyurduğu
hadisle çözümlerdi. Fetva verme ve yargı (kaza) fonksiyonu Hz.
Peygamberde toplanmıştı. O'nun vali olarak Yemen'e
gönderdiği Muaz b. Cebel (ö. 18/639) ve Mekke'ye gönderdiği
Attab b. Esid . (ö. 13/634) o yörelerde fetva verme ve kendilerine
gelen davaları hükme bağlama yetkisine sahiptiler (Ahmed b.
Hanbel, V, 230, 236, 242; Tirmizi, Ahkam, 3; İmam es-Şafii,
el-Ümm, VII, s.273; es-Serahsı, el-Mebsut, XIV, s.36).
Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve Ömer
b. Abdülaziz gibi halifeler hem devlet başkanı, hem müfti ve
hem de kadı itliler. Bu üç sıfat tek kişide
toplanıyordu. Daha sonra devlet başkanlığı ile
fetva ve kaza fonksiyonları birbirinden
ayrılmıştır.
Mezheplerin oluştuğu II. ve III.
Hicri yüzyılda, üzerlerinde genellikle devlet
memurluğu gõrevi bulunmayan müctehidlerce İslam hukuku tedvin
edilmiş ve fıkıh kaynaklarına intikal etmiştir.
Sahabe devrinde doğrudan ayet ve hadislere başvurulurken
artık fıkıh kaynakları kanun yerini almaya
başlamıştır. Ancak hukuki bir problemin hükmünü fıkıh
kitaplarından çıkarmakta kimi zaman güçlük vardır. Bu
nedenle daha önceden verilmiş hazır cevaplar (fetvalar)
toplanarak fetva kitapları meydana getirilmiştir. Bunlar Kadilerin
elinde komprime hazır bilgiler olup, uygulamada kolaylık
sağlamıştır. Osmanlılar devrinde tertip ve tedvin
edilen fetva kitapları sayısının yüzleri astığı
düşünülürse, İslam hukuk doktrininin ne kadar işlendiği
ve komprime bilgilerin çokluğu ortaya çıkar (Katip Çelebi,
Keşfüz-zunun, fetva kitabı niteliğindeki eserler;
Bursalı Mehmet Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul
1333/1915, II, s.61 -64).
Fetva ile meşgul olmak çok önemli bir iştir.
Çünkü müfti, helal, haram, sıhhat, fesat ve benzeri hükümleri
İslam adına açıklamış olur. Bu konuda gerekli
araştırmayı yapmadan, kendi hevasına uyarak fetva
vermek sorumluluğu gerektirir. Hele fetva, kul hakları ile
ilgili ise daha dikkatli olmak gerekir. İctihad ve fevta vazifeleri büyük
bir ilim ve ihtisas işidir. Ayet ve hadislerin manalarını
sathi bir şekilde anlayabilen, hafızalarında
sınırlı birkaç hadis bulunan kimselerin bir müctehide
tabi olmayıp da şer'i delillerden hüküm çıkarmaya
kalkışmaları ve kendi namlarına fetva vermeleri caiz
olmaz (ö. Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiyye ve İstilahat-ı
Fıkhıyye Kamusu, I, 250).
Müfti, ictihad yapabilecek ve delillerin kuvvetli
olanını seçebilecek durumda ise, mezheplerin görüşleri
arasından tercih yapabilir. Ancak bunu yaparken üç şarta
bağlı kalması gerekir: Delil bakımından
zayıf olan görüşü seçmemelidir. Tercih ettiği görüş
insanların yararına olmalı ve onları ne şiddete
ve ne de gevşekliğe sevketmemelidir. Bu görüş, iyi niyete
dayanmalı, sırf insanları memnun etmek ve onların
keyfi arzularını tatmin etmek için seçilmiş
olmamalıdır (Ebu Zehra, a.g.e., s.392-393).
İctihad yapabilen müfti bütün dikkat, iyi
niyet ve gayretini sarfettikten sonra, verdiği fetvada isabet etse de
yanılsa da sevap kazanır. Hadiste şöyle buyurulur:
"Hakim ictihad yaparak hükmedip, bunda isabet ederse, onun için
iki mükafat vardır. İctihadla hükmedip de yanılırsa,
onun için bir mükafat vardır" (Buhari, el-İ'tisam, 21;
Müslim, el-Akdiye, 15; Ahmed b. Hanbel, III, 187).
Fetva kitaplarından bazıları:
a) Hindiyye: "el-Fetava'l-Hindiyye ve
el-Alemgiriyye" ismini taşıyan bu meşhur fetva
kitabı, Sultan Muhammed Evrengzib Bahadır Âlemgir (ö. 1 1
18/1706)'in emriyle, Hindistan alimlerinden bir kurul tarafından
te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebine ait, arapça olup, hükümleri
delillerini kapsamına almaz. Meseleler fıkıh bablarına
göre düzenlenmiştir. Eser birkaç defa basılmıştır
(Bulak, I-VI, 1310/1892, el-Meymeniye, 1323/1905).
b) Haniyye: Ferganalı Fahruddin Hasan b. Mansur
(ö. 592/1196) tarafından te'lif edilmiştir. Hanefi mezhebi'ne göre
verilen fetvalardan ibarettir. Çok yaygın olan ve sık sık
meydana gelen meseleleri kapsamına alır. Hindiyye'nin
kenarında basılmıştır.
c) Bezzaziyye: Harezmli Muhammed b. Muhammed
el-Kerderi (ö. 827/1424) tarafından te'lif edilmiş olup, el-Camiu'l-Vecız
adiyle yine Fetevay-ı Hindiyye'nin kenarında
basılmıştır.
d) Hulasatü'l-Ecvibe: Çeşmizade Muhammed
Halis (ö. 1298/1881) tarafından on beş yıllık bir
çalışma sonucu tertip edilmiş olup, bazı rumuzlar
kullanılarak Feyziyye, İbn Nüceym, Abdurrahım, Behce, Ali
Efendi ve Netice adlarını taşıyan altı fetva
kitaplarının fetvalarını bir araya getirmiştir.
"Cevapların özeti" anlamına gelen bu eser iki cilt halinde
basılmıştır.
e) Mahmud Şeltut, el-Fetava: Muasir Ezher
alimlerinden Mahmud Şeltut tarafından te'lif edilen bu eser,
tek cilt olup, bazı çağdaş problemlere verilen
fetvaları kapsamına almaktadır.
Hamdi DÖNDÜREN
3-)Elini göğsüne koy! Helal şeyde kalb sakin olur. Haram şeyde çarpıntı olur. Şübheye düşersen yapma! Din adamları fetva verseler de yapma! (Hadis-i şerif-Mektubat-ı Ma'sumiyye)
Bir kimseye cahilane bir surette fetva verilse, bunun günahı, fetvayı verene ait olur. (Hadis-i şerif-İbn-i Mace)
Fetva veren alime müfti denir. Müftinin müctehid (Kur'an-ı kerim ve hadis-i şeriflerden hüküm çıkarabilen bir alim) olması lazımdır. Böyle olmayana müfti denmez, fetvayı nakledici denir. Bunlar fetvaları meşhur fıkıh kitablarından alırlar, müctehidlerin sözlerini bildirirler. (İbn-i Hümam)
Fıkıh kitablarına uymayan fetvalar yanlıştır. Bunlara bağlanılmaz. (Abdurrahman Silheti)
Din ilminde konuşan kimse, Allahü tealanın kendisine; "Benim dinimde sen nasıl fetva verdin, nasıl söz söyledin?" sualini sormıyacağını zannediyorsa, dinde gevşeklik etmiş olur. (İmam-ı a'zam Ebu Hanife)
Yetmiş imam (alim) şahidlik etmeden, fetva vermeğe başlamadım. (İmam-ı Malik)
Din ve dünya işlerinde bilmiyerek fetva verene melekler lanet eder. (Hadimi)
4-)(Judgements Of Islamıc
Law) 1. islam ümmetinin karşısına
çıkan problemlere ilişkin yetkin ve yetkili kişilerce gösterilen çözüm yolu.
2.
Fakihlerin günlük sorunların çözümüne ilişkin, doğaldan nasslardan aldıkları
veya İçtihatla oluşturdukları hükümlerin her biri.
5-)İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dini hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan, şeyhülislam veya müftü tarafından verilebilen belge.
6-)İslam hukuku ile ilgili bir sorunun dinsel hukuk kurallarına göre çözümünü açıklayan ve yetkili orunca çıkarılan belge.
Bu bilgi faydalı oldu mu ?


- Ancak El Sabah gazetesinin haberine göre ülkedeki Şiilerin sözcüsü Baha Enver Muhammed, İslam’a hakaret ettiğini savundukları filmin yasaklanması için başsavcılığa, kınayıcı bir Fetva çıkarması için ise El Ezher’e başvurdu.
Sizde içinde Fetva kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
