Miras Nedir
Miras Nedir ? Miras Ne demek ?
1-)Alm. Erbe (n.), Erbshaft (f.), Nachlass (m.), Fr.ss (m.), Fr. Héritage (m.), İng. Inheritance; heritage; estate. Veraset yoluyla intikal eden mal, mülk, para ve haklar. Ölen kimsenin bıraktığı terekenin tasfiyesi ve mirasçılara taksimi. Miras Arapçadaki irs, veraset kelimesinden türemiştir. Lügatta “gönderilen, arkaya bırakılan şey” demektir. Bir şahsın ölümü anında, hısımlarına (mirasçı olan yakın akrabalarına) intikal edecek bütün malları, hakları, borçları ve hukuki durumlarıdır. Genel olarak mirasçılara geçen malvarlığına “tereke” denir.
Miras, insanoğlunun yaratılışı kadar eski olan sosyal bir kurumdur. İlk insan hazret-i Âdem’den bu yana, (insan-mal-ölüm) münasebeti canlılığını muhafaza etmiştir. İnsan, yaratıldığı günden beri yaşamasını sürdürebilmek için mala, tabiattaki hissesine devamlı ilgi duymuştur. İnsan için en mukaddes ve kıymetli olan şey canı, yani yaşama hakkıdır. Mal da hemen bundan sonra gelmiş ve bugüne kadar cana yoldaş olmuştur. Hatta insan, ölümünden sonra bile, malı ile olan ilgisini devam ettirmek ve mallarını, ya hısımlarına veya seçtiklerine bırakmak istemiştir. Ölümünden sonra kişinin bıraktığı mal, mülk, para, hak vs. ayrı bir ilim konusu olmuş ve bu hususta her toplumun kendi dini ve sosyal yapısına göre, kanuni düzenlemeler ortaya konmuştur.
İnsan var oluşundan bu yana, komünizm gibi insanlık dışı rejimler hariç, bütün milletlerin inanç sistemlerinde ve idari rejimlerde miras hakkına saygı duyulmuş, temel kanun ve anayasalarında yer almıştır. Allahü teala tarafından gönderilen bütün ilahi dinlerin kitaplarında ve bunların sonuncusu olan Kur’an-ı kerimde, mirasını nasıl taksim edileceği açıkça bildirilmiştir. Türk toplumunda, miras ve mirasa saygı, İslamiyetten önce de vardı. Ancak miras konusunda İslamiyetle birlikte tekamül büyük olmuştur. Bizzat Kur’an-ı kerimde, mirasçıların hisseleri (payları) en açık şekilde izah ve emredilmiştir. Miras hukukunda yer alan konular, ayrı bir ilim konusu olarak düzenlenmiş ve buna “Feraiz” ilmi adı verilmiştir (Bkz. Feraiz). İslam Hukukunun meriyette bulunduğu, bütün İslam devletlerinde, mirasın taksimi feraiz ilminin bildirdiği esaslara göre yapılmıştır. Peygamberimizin ve Dört halifesinin kurduğu İslam devletinden itibaren Emevi, Abbasi, Selçuklu veOsmanlı devletlerindeki miras hukuku, feraiz ilmine uygun bir tarzda tatbik olunmuştur.
Miras hukuku: Çeşitli sosyal yapıya sahip milletlerde insana saygı ölçüsünde, mirasa da saygı duyulmuş ve ölümünden sonra bu saygı devam ettirilmiştir. Miras sistemini kabul eden hemen hemen bütün toplumlarda, miras konusunda geniş kanuni düzenlemeler yapılmış ve buna “miras hukuku” denilmiştir. Bir kimsenin ölümünden sonra, mal varlıkları ile birlikte onun hak ve borçları da ona halef olan yani yerine geçen kimselere geçer. Bunun yanında, belirli hukuki durumların da mirasçılara geçmesi mümkün olabilir. Miras, ancak gerçek kişilerin ölümü, ölüm karinesi veya gaiplik halinde söz konusu olur. Hükmi şahıslar (tüzel kişiler) miras bırakmazlar. Ancak, mal varlıklarının tasfiyesinden bahsedilir (MK. mad. 50). Fakat hükmi şahıslar mirasçı olabilirler. Miras hukuku, murisin yani miras bırakanın sadece özel hukuk ilişkilerini düzenleyen bir hukuk dalıdır.
İsviçre Medeni Kanunu’ndan faydalanılarak Türkiye’de 1926 yılında kabul edilen, Türk Medeni Kanunu’nun Miras başlığını taşıyan üçüncü kitabı (mad.-439-617), iki kısımdan meydana gelir. Birinci kısım 13-14’üncü bablar, kanuni mirasçılar ile ölüme bağlı tasarrufları düzenler ve şu fasıl başlıklarını içine alır: 1) Tasarrufa ehliyet, 2) Tasarruf nisabı, 3) Ölüme bağlı tasarrufun muhtelif suretleri, 4) Ölüme bağlı tasarrufların şekilleri, 5) Vasiyeti tenfiz memuru, 6) Müteveffa tarafından yapılan tasarrufların iptal ve tenkisi, 7) Miras mukavelenamesinden doğan davalar.
Miras kitabının ikinci kısmı ise miras başlığını taşır. Bu kısımda mirasın geçişi ele alınır ve üç babdan meydana gelir (15-16 ve 17’nci bablar). On beşinci bab, mirasın açılmasını düzenler. On altıncı bab ise, mirasın hükümlerini kapsar ve beş fasıldan meydana gelir: 1) İhtiyati tedbirler, 2) Mirası iktisap, 3) Defter tutma talebi, 4) Resmi tasfiye, 5) Miras sebebiyle istihkak davası.
Miras Hukuku kitabının son babı on yedinci babdır. Taksim başlığını taşır ve şu fasıllardan meydana gelir: 1) Terekenin taksiminden evvelki hali. 2) Taksimin nasıl yapılacağı, 3) Mirasta iade, 4) Taksimin hitamı ve hükümleri.
1965 tarihli ve 6/5100 sayılı kararname ile, Türk Medeni Kanunu’nun velayet, veraset ve miras hükümlerinin uygulanmasına dair tüzük çıkarılmış olup, mirasın geçmesiyle ilgili hükümleri ihtiva etmektedir.
Miras hakkı, mülkiyet hakkı gibi anayasa ile teminat altına alınmıştır. T.C. 1982 Anayasasının 35’inci maddesi; “Herkes mülkiyet ve miras hakkına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla kanunla sınırlanabilir.” hükmünü açık olarak ortaya koymuştur.
Mirası bırakan kişiye “muris” mirası alacak olana “varis” veya “mirasçı”, mirasçının terekedeki hakkına da “miras payı” denir. Medeni Kanun’da, mirasın paylaştırılmasında zümre sistemi kabul edilmiştir. Zümrelere geçen miras payı, zümre içindeki kök başlarına göre tesbit edilir. Kök başı kadar eşit miktara bölünür. Eğer kökler içinde, alt kökler varsa, o köke gelen miras payı, alt kök sayısınca eşit miktarlara bölünür.
2-)MÎRÂS
Ölenin geride bıraktığı mal ve
haklar. Çoğulu "mevaris"tir. Kelimenin "VRS"
kökünden "irs" mastarı, bir kimsenin malının
ölümünden sonra şer'i mirasçılarına intikal etmesi
demektir. Aynı kökten, "tevarüs"; karşılıklı
mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine mirasçı
olması; "varis" mirasçı; "muris", miras bırakan;
"terike", ölenin bıraktığı miras
anlamlarında kullanılır. Miras ilmi anlamında
kullanılan başka bir terimde "Feraiz"dir. Bunun
tekili olan "fariza"; farz, belirli pay, hisse demektir.
Feraiz, İslam miras hukuku terimi olarak kullanıldığında,
belirli miras hisseleri anlamını ifade eder. Bu ilme "feraiz"
denmesi, miras ayetindeki; "Bu hisseler Allah'tan birer farizadır"
(en-Nisa, 4/11) ifadesi ile, Feraiz ilmini öğreniniz" (Tirmizi,
Feraiz, 2; İbn Mace, Feraiz, 1) hadisindeki "feraiz"
terimi sebebiyledir.
Miras veya feraiz ilmi fıkıh terimi olarak;
ölenin geride bıraktığı mal ve hakların belli
ölçülerle, şer'i mirasçılara bölünmesinden söz eden bir
ilimdir. Feraiz ilminin amacı, hak sahiplerine haklarını
ulaştırmaktır. Buna mirasın bölüştürülmesi
denir.
Mirasın dayandığı deliller:
Miras; Kitap, sünnet ve icma delillerine dayanır.
Miras hukukunda, icma bulunmadıkça kıyas veya içtihad yoluna
gidilmez.
1. Kur'an-ı Kerim'den deliller:
Miras hükümleri en-Nisa Suresinin 7, 11, 12 ve 176.
ayetleri ile el-Enfal Suresi'nin 75. ayetinde şu şekilde
belirlenmiştir:
a) Çocuklar ve ana-babanın mirası:
"Allah size evlatlarınızın miras taksimi hususunda,
erkeklerin paylarının kızların iki katı
olmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız
olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı
ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer
mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur.
Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa
ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda birdir.
Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak
ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir.
Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri
ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti
de yerine getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan,
hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu,
siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından farz
kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her
şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisa,
4/11).
b) Karı-kocanın mirası: "Eğer
hanımlarınızın çocukları yoksa,
bıraktıkları mirasın yarısı sizindir.
Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın
dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve
varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan
ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte
biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız
varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri
hanımlarınızındır. Bu paylar,
yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa
borcunuz ödendikten sonra verilir" (en-Nisa, 4/12).
c) Kardeşlerin mirası: Kelale adı
verilen kardeşlerin mirası, ana bir kardeş veya ana-baba
bir yahut baba bir kız kardeş olmak üzere iki statüde toplanmıştır.
Kelalenin mirasçı olmasında ön şart, miras
bırakanın baba veya erkek çocuklarının
bulunmamasıdır.
Ana bir kardeşlerin mirası şöyle
belirlenmiştir: "Eğer ölen bir erkek veya kadın,
erkek usül veya füruu bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa,
kendisinin (ona bir) erkek veya (ana bir) kız kardeşi
bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda
biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde
kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın
aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar, ölenin
vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar,
Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve
yarattıklarına çok yumuşak davranandır"(en-Nisa,
4/12).
Yukarıdaki miras düzenlemesinin arkasından,
aynı ayetlerin devamında, müeyyide niteliğinde şu
iki ayet yer alır:
"İşte bunlar, Allah'ın koyduğu
sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasulune itaat ederse, Allah
onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi
kalacaklardır. İşte büyük kurtuluş budur" (en-Nisa,
4/13). "Kim, Allah'a ve Rasulüne isyan eder ve Allah'ın
koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi
kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için azaltıcı
bir azap vardır" (en-Nisa; 4/14).
Öz veya baba bir kız kardeşin mirası
ise şöyle düzenlenmiştir. "Ey Peygamber! Senden fetva
isterler". De ki: "Size usül ve füruu bırakmadan ölen
kimse hakkında Allah fetva verir. Eğer bir kimse ölür ve onun
çocuğu bulunmaz da, sadece bir kız kardeşi bulunursa,
bıraktığı mirasın yarısı onundur. Ölen
kız kardeş ise ve çocuğu da yoksa erkek kardeşi
terekenin hepsini alır. Eğer mirasçılar iki kız
kardeş ise, terekenin üçte ikisini alırlar. Eğer
kardeşler erkek ve kadın olmak üzere ikiden çok iseler, bir
erkeğin payı, iki kadının payı kadardır.
Allah size sapıklığa düşmemeniz için bunları açıklar.
Allah her şeyi çok iyi bilendir" (en-Nisa, 4/176).
d) Zevi'l-Erhamın mirası: Âyet veya
hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları
belirlenmiş bulunanların dışında kalan diğer
hısımlar için şu şekilde bir genel düzenleme yapılmıştır:
Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar.
Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilir" (el-Enfal,
8/75).
Şu ayet de miras haklarından genel olarak söz
eder: "Ana-baba ve hısımların miras olarak
bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır.
Kadınların da ana-baba ve hısımların
bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok
olsun farz kılınmış bir hissedir" (en-Nisa,
4/7).
Mirastan çevredeki bazı muhtaç kimselerin de
yararlandırılması konusunda şöyle buyurulur:
"Miras taksim olunurken, varis olmayan akrabalar, yelimler ve
yoksullar da bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz
söyleyin" (en-Nisa, 4/8).
2. Sünnet delili:
Hz. Peygamber'den mirasla ilgili çeşitli hadisler
nakledilmiştir. Bazıları şunlardır:
"Miras paylarını, hak sahiplerine
veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır"
(Buhari, Feraiz, 5, 7, 9, 10; Müslim, Feraiz, 2, 3; Tirmizi,Feraiz,
8).
Müslüman kafire, kafir de müslümana mirasçı
olamaz" (Buhari, Hacc, 44, Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim,
Feraiz, I ; Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi, Feraiz, 15).
"İki farklı dine mensup olanlar
birbirine mirasçı olamaz" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi,
Feraiz, 16; İbn Mace, Feraiz, 6; Darimi, Feraiz, 29; Ahmed b.
Hanbel, II, 187, 195).
Ubade b. es-Samit (r.a)'in (ö. 45/665) şöyle
dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan
iki nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere hükmetti" (eş-Şevkani,
Neylü'l-Evtar, Mısır, t.y, VI, 59). Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652),
Hz. Peygamber'in, murisin kızı, oğul kızı ve
kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu
şekilde söz eder: "Rasulullah (s.a.s), ölenin kızı için
yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için
altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti"
(eş-Şevkani, a.g.e., VI, 58).
Mikdam b. Ma'dikerib (ö.87/705) zevi'l-erham'la
ilgili şu hadisi nakletmiştir: "Kim bir mal
bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı
olmayanın mirasçısıyım. Gerekliği durumda
diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı
olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona
mirasçı olur" (Ebu Davud, Feraiz, 8; Tirmizi, Feraiz, 12;
İbn Mace, Diyat, 7, Feraiz,9; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 28, 36,
IV, 131).
3. İcma delili:
Bir tane ninenin tek başına altıda bir
pay alacağı, ikiden fazla ninelerin altıda bir hisseyi
aralarında eşit olarak paylaşacakları prensibi Sahabe
ve Tabiilerin icmaı ile sabittir. Hz. Ebu Bekir (ö.13/634)'in
halifeliği sırasında konu
tartışılmış, Hz. Peygamber'den, altıda bir
uygulaması nakledilince, bu yönde görüş birliği
oluşmuştur (el-Mevsili, el-İhtiyar, Kahire, t.y., V, 90;
Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, İstanbul 1983, s.
483).
Feraiz ilminin önemi büyüktür. Çünkü hayatta
iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı
niteliğindedir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
"Feraiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz.
Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetinden
kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır" (Tirmizi, Feraiz,
2; İbn Mace, Feraiz, 1; Darimi, Feraiz, Buhari, Feraiz, 2;
Ebu Davud, Feraiz, 1). "Sizin feraiz ilmini en çok bileniniz,
Zeyd b. Sabit'tir (ö. 45/665)" (Tirmizi, Menakıb, 32;
İbn Mace, Mukaddime, 11).
Mirasın rükünleri üçtür:
I. Muris: Vefat edip, geride miras bırakan
kimsedir. Buna müteveffa da denir.
2. Varis: Kendisine miras intikal eden, yani terikede
hissesi olan kimsedir.
3. Terike: Ölenin mal veya hak olarak geride bıraktığı
şeyler olup, buna
"miras", "mevrus" ve
"irs" adı da verilir. Haktan maksat; kısas,
satış bedelini alabilmek için satılan malı ve borcu
alabilmek için rehnedileni hapsetme hakkı gibi haklardır.
Bu üç rükünden birisinin bulunmaması halinde
miras söz konusu olmaz.
Mirasçı olmanın sebepleri:
Mirasın söz konusu olabilmesi için üç
şeyin bulunması gerekir. Mirasın sebep ve
şartlarının bulunması, miras engellerinin ise
bulunmaması gereklidir.
Mirasçı olmanın sebepleri üçtür. Nesep hısımlığı,
evlilik ve vela.
1. Hısımlık: Varisin, miras
bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında
hısımlık bağının bulunması gerekir. Usul,
furu, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle;
çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri
ile amcalar bu hısımlardandır. Bunlar murise yakınlık
derecesine göre mirasçı olurlar. Daha uzak olanın mirasçı
olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.
Bu hısımlardan erkek vasıtasıyla murise
bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin
babası, babasının babası veya oğlu, ya da
oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen mirasçılar
vardır ki, bunlara "ashabülferaiz" * (farz sahipleri)
denir. Bunlardan kalan mirası asabe* alır. Sadece asabe varsa,
mirasın tamamı bunlara kalır. Farz sahipleri ve asabe
yoksa, bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan kan hısımı
olan "zevilerham" mirasçı otur. Hala, dayı,
kızın kızı gibi.
2. Evlilik: Geçerli bir nikah akdi eşler
arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup
olmaması sonucu etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden
birisinin ölümü halinde, diğeri ona mirasçı olur.
Eşlerin miras haklarını belirleyen ayetin genel anlamı
(bk. en-Nisa, 4/12) ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası
ölen Berva' binti Vaşık'ı ölen kocasına mirasçı
yapması bunun delilidir (ez-Zühayli, el-Fıkhul-İslami ve
Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250).
Ric'i (cayılabilir) talaktan dolayı iddet
bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur.
Çünkü ric'i boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam
kocası tarafından bain talakla (kesin ayırıcı
boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse,
ona mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını
mirastan mahrum etmek boşamakla itham edilemez. Eğer
kansını, ölüm hastası olan bir erkek bain talakla boşamışsa
ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı
olur. Burada mirastan mahrum etmek amacıyla boşama ithamı söz
konusudur.
3. Vela: Bu, şarün belirlediği hükmi bir
yakınlık olup, köleyi azat eden efendinin azad ettiği köleye
mirasçı olmasını ifade eder. Hadiste; "Vela, neseb
bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe
edilmez" buyurulur. İbn Hibban ve Hakim bu hadisi sahihlemiştir.
Hanefiler buna "velaul-müvalat" veya
"mevlal-muvalat"ı da eklediler. Bu, iki kişinin
birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna
karşılık birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.
Mirasın Şartları
Mirasta hakkın sabit olması üç
şartın gerçekleşmesi gerekir. Murisin ölümü, mirasçının
hayatta olması ve bir miras engeli bulunmaması.
1. Murisin Ölmesi:
Mirasın söz konusu olması için, murisin
gerçek, hükmi veya takdiri olarak ölmüş bulunması gerekir.
Gerçek ölüm, ruhun bedenden ayrılması ile gerçekleşir.
Görme, işitme veya başka bir delille sabit olur. Hükmi
ölüm; hayatta olduğu bilinen veya muhtemel bulunan kimsenin
ölümüne hakimin hükmetmesiyle ortaya çıkar. Hayatta olduğu
bilinen mürteddin (dininden dönen) daru"l-harbe kaçması
halinde hakim ölü sayılmasına hüküm verir. Bunun mirası,
hüküm tarihine kadar mirasçı olan hısımlarına
taksim edilir. Hayatta olması ihtimali bulunan kayıp
kişinin (mefkud) durumu mahkemeye intikal edince, gerekli süreler
geçmişse, hakim vefatına hükmeder. Eşi iddet bekler ve
serbest kalır. Mirası da hüküm sırasında hak sahibi
olan varislere paylaştırılır. Takdiri ölüm; kişinin
takdiren ölü kabul edilmesidir. Bu annesinden suç işleme yoluyla
ölü olarak doğan cenindir. Gebe kadına
başkasının vurmasıyla ceninin ölü doğması
gibi. Bu durumda suçluya, elli dinar (yaklaşık iki yüz gram
altın para) gurre cezası tazminat olarak ödettirilir. Bu, tam
diyetin yirmide biri kadar bir tazminattır. Ebu Hanife'ye göre,
cenin mirasçı olur ve kendisine mirasçı olunur. Çünkü onun
suç işleme sırasında diri olduğu kabul edilir
(İbnü'l-Hilmam, Fethu'l-Kadir, Mısır, 1315/1317 H., IV,
440-445; İbn Kudame, el-Muğni, Kahire 1970, VI, 320;
ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 253; Hamdi Döndüren, a.g.e., s.119-121; bk.
"Gurre, Mefkud ve Cenin" maddeleri).
2. Mirasçının Hayatta Olması: Murisin
ölümü sırasında varisin hayatta olması gerekir. Bu yüzden,
muristen önce ölen bir hısım, daha sonra ölen murisine
mirasçı olamaz. Muris vefat ettiği zaman, ana karnında
bulunan çocuğu da (cenin) sağ doğmak şartıyla
mirasçı olur.
3. Miras Engeli Bulunmaması:
Miras engelleri şunlardır:
a) Öldürme:
Murisini öldüren bir kimsenin, bir an önce onun
servetini elde etmek için öldürme ithamı vardır.
Hısımını öldüren kimsenin onun mirasından
mahrum olacağı konusunda mezheplerin görüş birliği
vardır. Ancak hangi çeşit öldürmelerin miras engeli olacağı
hususu mezhepler arasında ihtilaflıdır. Hadiste;
"Katil için miras yoktur" (Ebu Davud, Diyat, 18; Tirmizi,
Feraiz,17; Ahmed b. Hanbel, I, 49) buyurulur. Hanefilere göre, kısas
veya keffaret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri
mirasa engel olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:
Kasden öldürme: Murisi silah veya kesici bir aletle
kasden öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir, keffaret
gerekmez. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre, insan öldürebilecek
büyük taş vb. her şeyle, kasden öldürme suçu meydana gelir.
Kasda benzer şekilde öldürme. İnsan
öldürmede kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle
vurup öldürmek gibi... Cezası: Keffaret, akile* üzerinde diyet
ve günahtır. Birisini yanlışlıkla öldürme: Ava atıp,
insanı öldürmek gibi... Cezası; keffaret, akıle
üzerine diyettir. Ahiretteki günahı
kaldırılmıştır.
Hata sayılan öldürme: Uykuda veya uyanık
iken birisinin üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası;
hataen öldürmenin aynidir (es-Serahsi, el-Mebsut, Mısır
1324-1331/1906-1912; XXV, 59-68; el-Kasani, Bedayiu's-Sanayi, Mısır
1327-28; M. Cevat Akşit, İslam Ceza Hukuku ve İnsani
Esasları, s. 55-56).
Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb)
mükellef olmayanın öldürmesi, meşru savunma halinde
öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.
İmam Şafii'ye göre, öldürme fiilini işleyen
herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup
bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu
etkilemez. Malikiler ise, katilde kasıt ve tecavüzü esas alırlar.
Buradaki görüş ayrılığı, miras engeli bildiren
hadisteki "katil" sözcüğünün kapsamındaki
belirsizlikten doğmuştur (bk. Muhammed Ebu Zehra, Usulül-Fıkh,
Kahire, t.y., s.126, 127).
b) Din Farkı:
Murisle varisin ayrı dinlerden oluşu bir
miras engelidir. Bu konuda İslam hukukçularının görüş
birliği vardır. Müslüman kafire, kafir de müslümana nesep
hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa bile mirasçı
olamaz. "Müslüman kafire, kafir de müslümana mirasçı
olamaz" (Buhari, Hacc, 44; Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim,
Feraiz, l; Ebu Davud, Feraiz, 10). "İki ayrı dine mensup
olanlar, birbirine mirasçı olamaz" (Ebu Davud, Feraiz, 10;
Tirmizi, Feraiz, 16; İbn Mace, Feraiz, 6) hadisleri buna delildir.
Bunun sebebi, müslümanla gayri müslim arasında velayet bağının
kesik olmasıdır.
Bu duruma göre, mesela; müslüman bir erkekle gayri
müslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan
etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak
müslüman sayılacaklarından onlarla gayri müslim olan anneleri
arasında da mirasçılık cereyan etmez.
Ancak Muaz b. Cebel ve Muaviye ile Tabiilerden
Mesruk b. el-Ecda', Said b. el-Müseyyeb, İbrahim enNahai ve diğer
bazı bilginler aksi görüştedir. Bunlara göre; Müslüman
kafire mirasçı olur. Fakat kafir müslümana mirasçı
olamaz." Dayandıkları delil şu hadislerdeki genel
anlamdır: "İslam yücedir, onun üzerine yücelinmez"
(Buhari, Cenaiz, 79) "İslam arttırır,
eksiltmez" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V,
230, 236). Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi
vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu
kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak
isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak
istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye
mirasçı yapmıştır (el-Askalani, Bülugul-Meram,
Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, İstanbul 1967; III, 206).
Çoğıınluk İslam hukukçuları,
müslümanla kafir arasında mirasın
olamıyacağını ifade eden hadisleri bu konuda ana delil
kabul etmiş, azınlığın dayandığı
hadisleri doğrudan mirasla ilgili görmemiştir.
Diğer yandan gayri muslimler birbirine mirasçı
olabilirler. Çünkü küfür ehli tek millet sayılır.
"Ehl-i, küfür birbirinin velisidir" (el-Enfal, 8l73)
ayetinin genel anlamı bütün gayri müslimlerin hepsini kapsamına
alır. "Hakkın dışında sapıklıktan
başka ne vardır" (Yunus,10/32) ayeti de bunu ifade eder.
Yalnız Malikiler, "İki ayrı dine mensup olanlar
birbirine varis olamaz" hadisinin, hristiyan ve yahudilerin kendi
aralarındaki mirasçılığını da
kapsadığını söylerler.
Mürtedin mirası:
İslam'ı terkeden kimseye "mürted"
* denir. Mürted manen ölmüş sayıldığı için,
o ne müslüman ve ne de kafire mirasçı olamaz. Mürtedin mirasının
başkalarına intikali konusunda ise görüş
ayrılıkları vardır.
Ebu Hanife'ye göre, irtidattan önce kazandığı
mal varlığı müslüman varislerine gider..Sonra kazandıkları
ise beytü'l-male "fey" geliri kaydedilir. (bk. "Fey"
ve "Ganimet" maddeleri). Mürted kadınsa, bütün mirası
müslüman mirasçılarına intikal eder.
İmam Ebu Yusuf ve İmam Muhammed'e göre,
irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman
varislerine intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted
arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.
Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre, asli
inkarcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da
başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü'l-mal
için fey' geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat etmekle, İslam
toplumuna karşı harp ilan etmiş sayılır ve
servetine de harbinin malına uygulanan hükümlerin uygulanması
gerekir. Ancak bu hükümler, mürted irtidadı üzere ölürse
uygulanır. Hayatta olduğu sürece malı bekletilir. İslam'a
dönerse, malı kendisine verilir (İbnü'l-Hümam,
Fethu'l-Kadir, Mısır 1315-/1317, IV, 390 vd.; İbn Rüşd,
Bidayetü'l-Müçtehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühayli,
a.g.e, VIII, 263-266).
c. Tebealık Farkı (İhtilafu'd-dareyn):
Müslümanlar hangi devletin tebeası olurlarsa
olsunlar birbirlerine mirasçı olurlar. Müslüman için başka
başka devletin tebeası olmak miras engeli değildir. Mesela;
Türkiye'deki bir müslüman, Mısır'daki müslüman bir hısımına
mirasçı olabilir. Çünkü Darul-İslam müslümanlar için
tek vatan sayılır. Daha sonra kafirlerin Darul-İslam'a
egemen olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve rejimlerin
olması veya bağlantının kopuk olması da sonucu
değiştirmez. Bu yüzden, bir müslüman Daru'l-Harpte ölse,
ona Darul-İslam'da yaşayan varisleri mirasçı olur.
Ülke ayrılığı gayri Müslimler
için bir miras engeli teşkil eder. Mesela; İslam tebeasındaki
bir gayri müslim, yabancı tebealı gayri müslim bir hısımına
mirasçı olamaz. Burada, mirasçılık "velayet bağı"
esasına dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık
hakkı da ortadan kalkmaktadır. Ancak ülkeler sulh anlaşmaları
yaparak, karşılıklı miras ilişkilerini düzenleyebilirler.
Maliki, Hanbeli ve Zahirilere göre tebealık
farkı hiç bir şekilde miras engeli doğurmaz (ez-Zühayli,
a.g.e., VIII, 266 vd.; es-Sibai, Şerhu Kanuni'l Ahvaliş-Şahsiyye,
Dımaşk 1959, II, 46-47).
d) Kölelik:
Kölelik hali de miras engelidir. Bu statüde olan
kimse hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir
mala; mülk edinme sebepleriyle matik olamadığı gibi miras
yoluyla da malik olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur.
Eğer o, mirasçı yapılırsa, mülk kendiliğinden
efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir yabancı mirasa
sokulmuş olur ki, bu icmaa göre batıldır:
Bu engellerden murisini öldürme ve kölelik tek yanlıdır.
Bunlar yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat
başkası kendilerine mirasçı olabilir. Bunlara, murisin
ölüm tarihinin belirlenememesi ve mirasçının kim
olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de eklenmiştir
(bk. el-Meydani, el-Lübab, Kahire, ts., IV, 188, 197; ez-Zeylai,
Tebyinü'l-Hakaik, el-Motbaatü'l-Emiriyye tab'ı, VI, 239 vd.;
İbn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır, t.y., V, 541-543).
>>>>>
3-)
Ölenin geride bıraktığı mal ve haklar. Çoğulu "mevaris"tir. Kelimenin "VRS" kökünden "irs" mastarı, bir kimsenin malının ölümünden sonra şer'i mirasçılarına intikal etmesi demektir. Aynı kökten, "tevarüs"; karşılıklı mirasçı olmak veya bir kimsenin diğerine mirasçı olması; "varis" mirasçı; "muris", miras bırakan; "terike", ölenin bıraktığı miras anlamlarında kullanılır. Miras ilmi anlamında kullanılan başka bir terimde "Feraiz"dir. Bunun tekili olan "fariza"; farz, belirli pay, hisse demektir. Feraiz, Islam miras hukuku terimi olarak kullanıldığında, belirli miras hisseleri anlamını ifade eder. Bu ilme "feraiz" denmesi, miras ayetindeki; "Bu hisseler Allah'tan birer farizadır" (en-Nisa, 4/11) ifadesi ile, Feraiz ilmini öğreniniz" (Tirmizi, Feraiz, 2; Ibn Mace, Feraiz, 1) hadisindeki "feraiz" terimi sebebiyledir.
Miras veya feraiz ilmi fıkıh terimi olarak; ölenin geride bıraktığı mal ve hakların belli ölçülerle, şer'i mirasçılara bölünmesinden söz eden bir ilimdir. Feraiz ilminin amacı, hak sahiplerine haklarını ulaştırmaktır. Buna mirasın bölüştürülmesi denir.
Mirasın dayandığı deliller:
Miras; Kitap, sünnet ve icma delillerine dayanır. Miras hukukunda, icma bulunmadıkça kıyas veya içtihad yoluna gidilmez.
Kur'an-ı Kerim'den deliller:
Miras hükümleri en-Nisa Suresinin 7, 11, 12 ve 176. ayetleri ile el-Enfal Suresi'nin 75. ayetinde şu şekilde belirlenmiştir:
a) Çocuklar ve ana-babanın mirası: "Allah size evlatlarınızın miras taksimi hususunda, erkeklerin paylarının kızların iki katıolmasını emretmektedir. Eğer bütün çocuklar kız olup ve sayıları ikiden fazla ise, bunların payı ölenin bıraktığı malın üçte ikisidir. Eğer mirasçı bir tek kız ise mirasın yarısı onundur. Eğer ölen ana ve baba ile birlikte çocuklar da bırakmışsa ana ve babanın herbirini terekeden payı altıda birdir. Şayet ölenin çocuğu bulunmayıp da, mirasçı olarak ana ve babası kalmışsa, ananın payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa terekenin altıda biri ananındır. Bu paylar, ölenin borçları ödenip, vasiyeti de yerine getirildikten soma hak sahiplerine verilir. Baba ve çocuklardan, hangisinin size fayda bakımından daha yakın olduğunu, siz bilemezsiniz. Bu, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz ki Allah, her şeyi çok iyi bilen, hüküm ve hikmet sahibidir" (en-Nisa, 4/11).
b) Karı-kocanınmirası: "Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şayet çocukları varsa bıraktıkları mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa borcu ödendikten sonradır. Eğer siz çocuk bırakmadan ölürseniz, geriye bıraktığınız mirasın dörtte biri hanımlarınızındır. Şayet çocuklarınız varsa, bıraktığınız mirasın sekizde biri hanımlarınızındır. Bu paylar, yaptığınız vasiyetler yerine getirilip ve varsa borcunuz ödendikten sonra verilir" (en-Nisa, 4/12).
c) Kardeşlerin mirası: Kelale adı verilen kardeşlerin mirası, ana bir kardeş veya ana-baba bir yahut baba bir kız kardeş olmak üzere iki statüde toplanmıştır. Kelalenin mirasçı olmasında ön şart, miras bırakanın baba veya erkek çocuklarının bulunmamasıdır.
Ana bir kardeşlerin mirası şöyle belirlenmiştir: "Eğer ölen bir erkek veya kadın, erkek usül veya füruu bulunmaksızın mirasçı olunuyorsa, kendisinin (ona bir) erkek veya (ana bir) kız kardeşi bulunuyorsa, bunlardan herbirinin miras payı terekenin altıda biridir. Eğer bu kardeşler bundan daha çok iseler, bu takdirde kardeşler mirasın üçte birini zarara uğratılmaksızın aralarında eşit olarak paylaşırlar. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirilip ve varsa borcu ödendikten sonra verilir. Bunlar, Allah tarafından bir emirdir. Allah her şeyi bilen ve yarattıklarına çok yumuşak davranandır"(en-Nisa, 4/12).
Yukarıdaki miras düzenlemeşinin arkasından, aynı ayetlerin devamında, müeyyide niteliğinde şu iki ayet yer alır:
"Işte bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Kim, Allah'a ve Rasulune itaat ederse, Allah onu, altından ırmaklar akan cennetlere koyar. Orada ebedi kalacaklardır. Işte büyük kurtuluş budur" (en-Nisa, 4/13). "Kim, Allah'a ve Rasulüne isyan eder ve Allah'ın koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu, ebedi kalacağı cehennem ateşine koyar. Ve onun için azaltıcı bir azap vardır" (en-Nisa; 4/14).
Öz veya baba bir kız kardeşin mirası ise şöyle düzenlenmiştir. "Ey Peygamber! Senden fetva isterler". De ki: "Size usül ve füruu bırakmadan ölen kimse hakkında Allah fetva verir. Eğer bir kimse ölür ve onun çocuğu bulunmaz da, sadece bir kız kardeşi bulunursa, bıraktığı mirasın yarısı onundur. Ölen kız kardeş ise ve çocuğu da yoksa erkek kardeşi terekenin hepsini alır. Eğer mirasçılar iki kız kardeş ise, terekenin üçte ikisini alırlar. Eğer kardeşler erkek ve kadın olmak üzere ikiden çok iseler, bir erkeğin payı, iki kadının payı kadardır. Allah size sapıklığa düşmemeniz için bunları açıklar. Allah her şeyi çok iyi bilendir" (en-Nisa, 4/176).
d) Zevi'l-Erhamın mirası: Âyet veya Hadislerde miras payları veya mirasçılık esasları belirlenmiş bulunanların dışında kalan diğer hısımlar için şu şekilde bir genel düzenleme yapılmıştır: Akraba olanlar, Allah'ın kitabına göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah, herşeyi çok iyi bilir" (el-Enfal, 8/75).
Şu ayet de miras haklarından genel olarak söz eder: "Ana-baba ve hısımların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana-baba ve hısımların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar az olsun çok olsun farz kılınmış bir hissedir" (en-Nisa, 4/7).
Mirastan çevredeki bazı muhtaç kimselerin de yararlandırılması konusunda şöyle buyurulur: "Miras taksim olunurken, varis olmayan akrabalar, yelimler ve yoksullar da bulunursa, mirastan onlara da verin ve onlara güzel söz söyleyin" (en-Nisa, 4/8).
Sünnet delili:
Hz. Peygamber'den mirasla ilgili çeşitli hadisler nakledilmiştir. Bazıları şunlardır:
"Miras paylarını, hak sahiplerine veriniz. Kalan miktar, en yakın erkek hısımındır" (Buhari, Feraiz, 5, 7, 9, 10; Müslim, Feraiz, 2, 3; Tirmizi,Feraiz, 8).
Müslüman kafire, kafir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhari, Hacc, 44, Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz, I ; Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi, Feraiz, 15).
"Iki farklı dine mensup olanlar birbirine mirasçı olamaz" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi, Feraiz, 16; Ibn Mace, Feraiz, 6; Darimi, Feraiz, 29; Ahmed b. Hanbel, II, 187, 195).
Ubade b. es-Samit (r.a)'in (ö. 45/665) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Peygamber (s.a.s), mirastan iki nineye, bunu aralarında paylaşmak üzere hükmetti" (eş-Şevkani, Neylü'l-Evtar, Mısır, t.y, VI, 59). Abdullah b. Mes'ud (ö.32/652), Hz. Peygamber'in, murisin kızı, oğul kızı ve kız kardeşiyle ilgili bir uygulamasından şu şekilde söz eder: "Rasulullah (s.a.s), ölenin kızı için yarım, oğul kızı için üçte ikiye tamamlamak için altıda bir ve geri kalanın kız kardeşe verilmesine hükmetti" (eş-Şevkani, a.g.e., VI, 58).
Mikdam b. Ma'dikerib (ö.87/705) zevi'l-erham'la ilgili şu hadisi nakletmiştir: "Kim bir mal bırakırsa, bu mirasçılarınındır. Ben, mirasçısı olmayanın mirasçısıyım. Gerekliği durumda diyetini öderim ve mirasçısı olurum. Dayı, mirasçısı olmayanın mirasçısıdır. Onun diyetini öder ve ona mirasçı olur" (Ebu Davud, Feraiz, 8; Tirmizi, Feraiz, 12; Ibn Mace, Diyat, 7, Feraiz,9; Ahmed b. Hanbel, Müsned I, 28, 36, IV, 131).
Icma delili:
Bir tane ninenin tek başına altıda bir pay alacağı, ikiden fazla ninelerin altıda bir hisseyi aralarında eşit olarak paylaşacakları prensibi Sahabe ve Tabiilerin icmaı ile sabittir. Hz. Ebu Bekir (ö.13/634)'in halifeliği sırasında konu tartışılmış, Hz. Peygamber'den, altıda bir uygulaması nakledilince, bu yönde görüş birliği oluşmuştur (el-Mevsili, el-Ihtiyar, Kahire, t.y., V, 90; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Islam Hukuku, Istanbul 1983, s. 483).
Feraiz ilminin önemi büyüktür. Çünkü hayatta iken yaptığı muamelelerin, ölümünden sonra devamı niteliğindedir. Hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Feraiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Çünkü o, ilmin yarısıdır, unutulur ve o, ümmetinden kaldırılan ilimlerin ilki olacaktır" (Tirmizi, Feraiz, 2; Ibn Mace, Feraiz, 1; Darimi, Feraiz, Buhari, Feraiz, 2; Ebu Davud, Feraiz, 1). "Sizin feraiz ilmini en çok bileniniz, Zeyd b. Sabit'tir (ö. 45/665)" (Tirmizi, Menakıb, 32; Ibn Mace, Mukaddime, 11).
Mirasın rükünleri üçtür:
I. Muris: Vefat edip, geride miras bırakan kimsedir. Buna müteveffa da denir.
2. Varis: Kendisine miras intikal eden, yani terikede hissesi olan kimsedir.
3. Terike: Ölenin mal veya hak olarak geride bıraktığı şeyler olup, buna
"miras", "mevrus" ve "irs" adı da verilir. Haktan maksat; kısas, satış bedelini alabilmek için satılan malı ve borcu alabilmek için rehnedileni hapsetme hakkı gibi haklardır.
Bu üç rükünden birisinin bulunmaması halinde miras söz konusu olmaz.
Mirasçı olmanın sebepleri:
Mirasın söz konusu olabilmesi için üç şeyin bulunması gerekir. Mirasın sebep ve şartlarının bulunması, miras engellerinin ise bulunmaması gereklidır.
Mirasçı olmanın sebepleri üçtür. Nesep hısımlığı, evlilik ve vela.
1. Hısımlık: Varisin, miras bırakana mirasçı olabilmesi için aralarında hısımlık bağının bulunması gerekir. Usul, furu, yani ana, baba, dede ve nine gibi kendi neslinden gelinenlerle; çocuk, torun gibi kendi neslinden gelenler; yine ölenin kardeşleri ile amcalar bu hısımlardandır. Bunlar murise yakınlık derecesine göre mirasçı olurlar. Daha uzak olanın mirasçı olmasını önlerler, buna "hacbetme" denir.
Bu hısımlardan erkek vasıtasıyla murise bağlanan erkek hısımlara "asabe" denir. Ölenin babası, babasının babası veya oğlu, ya da oğlunun oğlu gibi. Bir de payları muayyen mirasçılar vardır ki, bunlara "ashabülferaiz" * (farz sahipleri) denir. Bunlardan kalan mirası asabe* alır. Sadece asabe varsa, mirasın tamamı bunlara kalır. Farz sahipleri ve asabe yoksa, bunların dışında kalan ve ölenin uzaktan kan hısımı olan "zevilerham" mirasçı otur. Hala, dayı, kızın kızı gibi.
2. Evlilik: Geçerli bir nikah akdi eşler arasında miras hakkı doğurur. Cinsel temasın olup olmaması sonucu etkilemez. Bu yüzden, zifaftan önce eşlerden birisinin ölümü halinde, diğeri ona mirasçı olur. Eşlerin miras haklarını belirleyen ayetin genel anlamı (bk. en-Nisa, 4/12) ile Hz. Peygamber'in, cinsel temastan önce kocası ölen Berva' binti Vaşık'ı ölen kocasına mirasçı yapması bunun delilidir (ez-Zühayli, el-Fıkhul-Islami ve Edilletüh, Dımaşk 1405/1985, VIII, 250).
Ric'i (cayılabilir) talaktan dolayı iddet bekleyen kadın, iddetli iken, ölen kocasına mirasçı olur. Çünkü ric'i boşamada evlilik iddet süresince devam eder. Sağlam kocası tarafından bain talakla (kesin ayırıcı boşama) boşanan kadın, iddet beklerken kocası ölse, ona mirasçı olamaz. Çünkü bu durumda o, karısını mirastan mahrum etmek boşamakla itham edilemez. Eğer kansını, ölüm hastası olan bir erkek bain talakla boşamışsa ve kadın iddet beklerken de ölürse, bu kadın ona mirasçı olur. Burada mirastan mahrum etmek amacıyla boşama ithamı söz konusudur.
3. Vela: Bu, şarün belirlediği hükmi bir yakınlık olup, köleyi azat eden efendinin azad ettiği köleye mirasçı olmasını ifade eder. Hadiste; "Vela, neseb bağı gibi bağ meydana getirir, satılmaz ve hibe edilmez" buyurulur. Ibn Hibban ve Hakim bu hadisi sahihlemiştir. Hanefiler buna "velaul-müvalat" veya "mevlal-muvalat"ı da eklediler. Bu, iki kişinin birbirine koruyucu ve diyet ödemede yardımcı olmak ve buna karşılık birbirine mirasçı olmak üzere anlaşmasıdır.
Mirasın Şartları
Mirasta hakkın sabit olması üç şartın gerçekleşmesi gerekir. Murisin ölümü, mirasçının hayatta olması ve bir miras engeli bulunmaması.
1. Murisin Ölmesi:
Mirasın söz konusu olması için, murisin gerçek, hükmi veya takdiri olarak ölmüş bulunması gerekir. Gerçek ölüm, ruhun bedenden ayrılması ile gerçekleşir. Görme, işitme veya başka bir delille sabit olur. Hükmi ölüm; hayatta olduğu bilinen veya muhtemel bulunan kimsenin ölümüne hakimin hükmetmesiyle ortaya çıkar. Hayatta olduğu bilinen mürteddin (dininden dönen) daru"l-harbe kaçması halinde hakim ölü sayılmasına hüküm verir. Bunun mirası, hüküm tarihine kadar mirasçı olan hısımlarına taksim edilir. Hayatta olması ihtimalı bulunan kayıp kişinin (mefkud) durumu mahkemeye intikal edince, gerekli süreler geçmişse, hakim vefatına hükmeder. Eşi iddet bekler ve serbest kalır. Mirası da hüküm sırasında hak sahibi olan varislere paylaştırılır. Takdiri ölüm; kişinin takdiren ölü kabul edilmesidir. Bu annesinden suç işleme yoluyla ölü olarak doğan cenindir. Gebe kadına başkasının vurmasıyla ceninin ölü doğması gibi. Bu durumda suçluya, elli dinar (yaklaşık iki yüz gram altın para) gurre cezası tazminat olarak ödettirilir. Bu, tam diyetin yirmide biri kadar bir tazminattır. Ebu Hanife'ye göre, cenin mirasçı olur ve kendisine mirasçı olunur. Çünkü onun suç işleme sırasında diri olduğu kabul edilir (Ibnü'l-Hilmam, Fethu'l-Kadir, Mısır, 1315/1317 H., IV, 440-445; Ibn Kudame, el-Muğni, Kahire 1970, VI, 320; ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 253; Hamdi Döndüren, a.g.e., s.119-121; bk. "Gurre, Mefkud ve Cenin" maddeleri).
2. Mirasçının Hayatta Olması: Murisin ölümü sırasında varisin hayatta olması gerekir. Bu yüzden, muristen önce ölen bir hısım, daha sonra ölen murisine mirasçı olamaz. Muris vefat ettiği zaman, ana karnında bulunan çocuğu da (cenin) sağl doğmak şartıyla mirasçı olur.
3. Miras Engeli Bulunmaması:
Miras engelleri şunlardır:
a) Öldürme:
Murısını öldüren bir kimsenin, bir an önce onun servetini elde etmek için öldürme ithamı vardır. Hısımını öldüren kimsenin onun mirasından mahrum olacağı konusunda mezheplerin görüş birliği vardır. Ancak hangi çeşit öldürmelerin miras engeli olacağı hususu mezhepler arasında ihtilaflıdır. Hadiste; "Katıl için miras yoktur" (Ebu Davud, Diyat, 18; Tirmizi, Feraiz,17; Ahmed b. Hanbel, I, 49) buyurulur. Hanefilere göre, kısas veya keffaret cezasını gerektiren öldürme çeşitleri mirasa engel olur. Bunlar da şu çeşit öldürmelerdir:
Kasden öldürme: Murisi silah veya kesici bir aletle kasden öldürmek gibi. Buna günah ve kısas gerekir, keffaret gerekmez. Ebu Yusuf ve Imam Muhammed'e göre, insan öldürebilecek büyük taş vb. her şeyle, kasden öldürme suçu meydana gelir.
Kasda benzer şekilde öldürme. Insan öldürmede kullanılmayan, sopa, değnek gibi bir şeyle vurup öldürmek gibi... Cezası: Keffaret, akile* üzerinde diyet ve günahtır. Birisini yanlışlıkla öldürme: Ava atıp, insanı öldürmek gibi... Cezası; keffaret, akile üzerine diyettir. Ahiretteki günahı kaldırılmıştır.
Hata sayılan öldürme: Uykuda veya uyanık iken birisinin üzerine düşüp ölümüne sebep olmak gibi. Cezası; hataen öldürmenin aynıdır (es-Serahsi, el-Mebsut, Mısır 1324-1331/1906-1912; XXV, 59-68; el-Kasani, Bedayıu's-Sanayi, Mısır 1327-28; M. Cevat Akşit, Islam Ceza Hukuku ve Insani Esasları, s. 55-56).
Dolaylı yoldan ölüme sebebiyet verme (tesebbüb) mükellef olmayanın öldürmesi, meşru savunma halinde öldürme ve mükrehin öldürmesi miras engeli değildir.
Imam Şafii'ye göre, öldürme fiilini işleyen herkes öldürülene mirasçı olamaz. Kastın bulunup bulunmaması, öldürenin mükellef olup olmaması sonucu etkilemez. Malikiler ise, katılde kasıt ve tecavüzü esas alırlar. Buradaki görüş ayrılığı, miras engeli bildiren hadisteki "katil" sözcüğünün kapsamındaki belirsızlıkten doğmuştur (bk. Muhammed Ebu Zehra, Usulül-Fıkh, Kahire, t.y., s.126, 127).
b) Din Farkı:
Murisle varisin ayrı dinlerden oluşu bir miras engelıdır. Bu konuda Islam hukukçularının görüş birliği vardır. Müslüman kafire, kafir de müslümana nesep hısımlığı veya evlilik akdi bulunsa bile mirasçı olamaz. "Müslüman kafire, kafir de müslümana mirasçı olamaz" (Buhari, Hacc, 44; Meğazi, 48, Feraiz, 26; Müslim, Feraiz, l; Ebu Davud, Feraiz, 10). "Iki ayrı dine mensup olanlar, birbirine mirasçı olamaz" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Tirmizi, Feraiz, 16; Ibn Mace, Feraiz, 6) hadisleri buna delildir. Bunun sebebi, müslümanla gayrı müslim arasında velayet bağının kesik olmasıdır.
Bu duruma göre, mesela; müslüman bir erkekle gayrı müslim olan karısı arasında mirasçılık cereyan etmeyeceği gibi, bunlardan doğan çocuklar da babaya tabi olarak müslüman sayılacaklarından onlarla gayrı müslim olan anneleri arasında da mirasçılık cereyan etmez.
Ancak Muaz b. Cebel ve Muaviye ile Tabiilerden Mesruk b. el-Ecda', Said b. el-Müseyyeb, Ibrahim enNahai ve diğer bazı bilginler aksi görüştedir. Bunlara göre; Müslüman kafire mirasçı olur. Fakat kafir müslümana mirasçı olamaz." Dayandıkları delil şu Hadislerdeki genel anlamdır: "Islam yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhari, Cenaiz, 79) "Islam arttırır, eksiltmez" (Ebu Davud, Feraiz, 10; Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 230, 236). Bu konuda sahabe uygulaması da vardır. Bir yahudi vefat edince, biri yahudi diğeri müslüman olan iki oğlu kalmıştı. Yahudi olan oğlu bütün mirası almak isteyince, müslüman olan oğlu mahkemeye başvurdu ve hak istedi. Davaya bakan Muaz b. Cebel (ö.18/639) müslümanı yahudiye mirasçı yapmıştır (el-Askalani, Bülugul-Meram, Terc. ve Şerh, A. Davudoğlu, Istanbul 1967; III, 206).
Çoğıınluk Islam hukukçuları, müslümanla kafir arasında mirasın olamıyacağını ifade eden hadisleri bu konuda ana delil kabul etmiş, azınlığın dayandığı hadisleri doğrudan mirasla ilgili görmemiştir.
Diğer yandan gayrı muslimler birbirine mirasçı olabilirler. Çünkü küfür ehli tek millet sayılır. "Ehl-i, küfür birbirinin velisidir" (el-Enfal, 8l73) ayetinin genel anlamı bütün gayrı müslimlerin hepsini kapsamına alır. "Hakkın dışında sapıklıktan başka ne vardır" (Yunus,10/32) ayeti de bunu ifade eder. Yalnız Malikiler, "Iki ayrı dine mensup olanlar birbirine varis olamaz" hadisinin, hristiyan ve yahudilerin kendi aralarındaki mirasçılığını da kapsadığını söylerler.
Mürtedin mirası:
Islam'ı terkeden kimseye "mürted" * denir. Mürted manen ölmüş sayıldığı için, o ne müslüman ve ne de kafire mirasçı olamaz. Mürtedin mirasının başkalarına intikali konusunda ise görüş ayrılıkları vardır.
Ebu Hanife'ye göre, irtidattan önce kazandığı mal varlığı müslüman varislerine gider..Sonra kazandıkları ise beytü'l-male "fey" geliri kaydedilir. (bk. "Fey" ve "Ganimet" maddeleri). Mürted kadınsa, bütün mirası müslüman mirasçılarına intikal eder.
Imam Ebu Yusuf ve Imam Muhammed'e göre, irtidattan önce ve sonra kazandığı malları müslüman varislerine intikal eder. Bu iki müçtehid, erkek ve kadın mürted arasında miras bakımından bir ayırım yapmaz.
Şafii, Maliki ve Hanbelilere göre, asli inkarcıda olduğu gibi mürted mirasçı olamaz ve ona da başkası mirasçı olamaz. Bütün malı, beytü'l-mal için fey' geliri kaydedilir. Çünkü o, irtidat etmekle, Islam toplumuna karşı harp ilan etmiş sayılır ve servetine de harbinin malına uygulanan hükümlerin uygulanması gerekir. Ancak bu hükümler, mürted irtidadı üzere ölürse uygulanır. Hayatta olduğu sürece malı bekletilir. Islam'a dönerse, malı kendisine verilir (Ibnü'l-Hümam, Fethu'l-Kadir, Mısır 1315-/1317, IV, 390 vd.; Ibn Rüşd, Bidayetü'l-Müçtehid, Mısır, t.y., II, 322-329; ez-Zühayli, a.g.e, VIII, 263-266).
c. Tebealık Farkı (Ihtilafu'd-dareyn):
Müslümanlar hangi devletin tebeası olurlarsa olsunlar birbirlerine mirasçı olurlar. Müslüman için başka başka devletin tebeası olmak miras engeli değildir. Mesela; Türkiye'deki bir müslüman, Mısır'daki müslüman bir hısımına mirasçı olabilir. Çünkü Darul-Islam müslümanlar için tek vatan sayılır. Daha sonra kafirlerin Darul-Islam'a egemen olması ve buralarda ayrı sistemlerin ve rejimlerin olması veya bağlantının kopuk olması da sonucu değiştirmez. Bu yüzden, bir müslüman Daru'l-Harpte ölse, ona Darul-Islam'da yaşayan varisleri mirasçı olur.
Ülke ayrılığı gayrı Müslimler için bir miras engeli teşkil eder. Mesela; Islam tebeasındaki bir gayrı müslim, yabancı tebealı gayrı müslim bir hısımına mirasçı olamaz. Burada, mirasçılık "velayet bağı" esasına dayanır. Bu bağ kopunca mirasçılık hakkıda ortadan kalkmaktadır. Ancak ülkeler sulh anlaşmaları yaparak, karşılıklı miras ilişkilerini düzenleyebilirler.
Malıki, Hanbeli ve Zahirilere göre tebealık farkı hiç bir şekilde miras engeli doğurmaz (ez-Zühayli, a.g.e., VIII, 266 vd.; es-Sibai, Şerhu Kanuni'l Ahvaliş-Şahsiyye, Dımaşk 1959, II, 46-47).
d) Kölelik:
Kölelik hali de miras engelıdır. Bu statüde olan kimse hısımlarına mirasçı olamaz. Çünkü köle, bir mala; mülk edinme sebepleriyle matik olamadığı gibi miras yoluyla da malık olamaz. Onun elindeki şeyler efendisine ait bulunur. Eğer o, mirasçı yapılırsa, mülk kendiliğinden efendisine geçeceği için sebepsiz yere, bir yabancı mirasa sokulmuş olur ki, bu icmaa göre batıldır:
Bu engellerden murısını öldürme ve kölelik tek yanlıdır. Bunlar yalnız kendileri başkasından miras alamaz. Fakat başkası kendilerine mirasçı olabilir. Bunlara, murisin ölüm tarihinin belirlenememesi ve mirasçının kim olduğunun bilinememesi gibi başka engeller de eklenmiştir (bk. el-Meydani, el-Lübab, Kahire, ts., IV, 188, 197; ez-Zeylai, Tebyinü'l-Hakaik, el-Motbaatü'l-Emiriyye tab'ı, VI, 239 vd.; Ibn Âbidin, Reddü'l-Muhtar, Mısır, t.y., V, 541-543).
4-)Allahü teala, Kur'an-ı kerimde mealen buyurdu ki:
(Ey Resulüm!) babası ve çocuğu olmıyanın mirası hakkında senden dinin hükmünü istiyorlar. De ki, Allah, babası ve çocuğu olmayan için şöyle beyan eder: Eğer bir kimse ölür de çocuğu bulunmazsa ve geride ana-baba bir veya baba bir olan tek bir kız kardeşi olursa, terikenin yarısı bunundur. Eğer ölen bir kadının geride çocuğu kalmaz da erkek kardeşi bulunursa, o, terikenin tamamına varis olur. Ölenin iki veya daha çok kız kardeşi varsa, bunlara terikenin üçte ikisi vardır. Eğer kardeşler erkek ve kadın olurlarsa erkek için iki kadın payı vardır. Şaşırırsınız diye Allah size dininizin hükümlerini açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Nisa suresi: 176)
Küçük çocukları olan veya mirasa muhtaç baliğ (ergen) ve salih çocukları bulunan hastanın, malından nafile hayrat ve hasenatı (iyilik yapılmasını) vasiyyet etmeyip çocuklarına bırakması daha iyidir. (İbn-i Âbidin)
Malını, hayrata (iyi yerlere) sarf edip, fasık (haram ve günah işleyen) çocuğuna miras bırakmamalıdır. Çünkü günaha yardım etmek olur. (Kerderi)
5-)Birine, ölen bir yakınından kalan mal mülk, para veya servet, kalıt, bırakıt, tereke.
6-)Kalıtım yoluyla gelen herhangi bir özellik.
7-)Bir neslin kendinden sonra gelen nesle bıraktığı şey.
8-)Kalıt. ~ hukuku : kalıt töresi. ~ mukavelesi: kalıt sözleşmesi. ~ sebebiyle istihkak da'vası: kalıt arancı, dilemi (Erbschaftsklage, action en pétition d'hérédité), ~ şirketi: kalıtçılar ortaklığı (Erbengemeinschaft). ~ a liyakat: kalıta yaraşma.~ m intikali: kalıtın geçişi. ~ ın resmen idaresi: kalıtın görevsel yönetimi. ~ da iade: denkleştirme (Ausgleichung). ~ dan ıskat : kalıttan çıkarma (Enterbung, exhérédation). ~ dan mahrümiyyet: kalıttan yoksunluk.
Bu bilgi faydalı oldu mu ?
















- dedem ölünce yüklü Miras bize kaldı
- Pişmanlığımdan değil ,Miras vururum diyedir
- Konferansta konuşan Ermenistan eski Dışişleri Bakanı ve muhalefetteki Miras Partisi Başkanı Raffi Ovanisyan, ülkesinin Dağlık Karabağ'ı işgal etmediğini söylemesi, Azerbaycanlı parti liderlerinin sert tepkisini çekti.
- Filmde, 1949 model araba, Cruiseun canlandırdığı karakter Charlies Babbite babasından Miras kalmıştı.
Sizde içinde Miras kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
