Rüya Nedir
Rüya Nedir ? Rüya Ne demek ?
1-)uyku, istiğrak (manevi coşma ile kendinden geçme) ve bayılma gibi hallerde görme veya bu hallerde görülen şeyler. Rüya, Arapça bir kelimedir. Rüyet ile aynı kökten gelmelerine rağmen aralarında fark vardır. Rüya, uyku ve benzeri hallerde manevi yolla görmek, rüyet ise uyanıklık halinde gözle görmek ve müşahade etmektir.
Rüyanın çeşitli şekilleri olmakla beraber, asıl rüya, Levh-i mahfuzda olanların kalp aynasında görünmesidir. Allahü tealanın yarattığı ve yaratacağı her şey yine kendi yarattığı Levh-i mahfuzdadır. Olmuş ve olacak şeylerin hepsi orada mevcuttur. Orada yazılıdır. Fakat Levh-i mahfuz bizim bildiğimiz levha ve kitaplar gibi değildir. Olmuş ve olacak şeylerin Levh-i mahfuzda yazılması, Kur’an-ı kerimin hafızın zihninde yazılmasına benzer. Kur’an-ı kerim, insanın dimağında yazılıdır. Hatta hafız sanki ona bakarak okur. Halbuki beyin parça parça edilse, bir harf bile görülemez. Levh-i mahfuzun kendisi bir ayna gibidir. Bütün suretler oraya nakşedilmiştir. Bir aynanın karşısına başka bir ayna konursa, o aynadaki suretler, oraya akseder. Fakat arada perde olursa, o zaman görüntü olmaz. Kalp karşıki aynada olanları kabul eden bir ayna, levh de bütün varlıkların kendisinde bulunduğu bir aynadır. Kalbin, şehvetler ve şehvet duyguları ile uğraşması, melekut aleminden Levh-i mahfuzdaki şeyleri görmesine mani olur. Şayet bir rüzgar eser, manevi ihsana kavuşulur da perde kaldırılırsa, melekut, mana aleminin esrarından, gizliliklerinden bazı şeyler kalpte parlar, görünür. Bu bazan, devam ederse de, bazan şimşek gibi gelip geçer. İnsan uyanık bulunduğu müddetçe dünya işleriyle meşgul olur. Bunlar, kalple melekut alemi arasında perdedir.
İşte, uyku ve benzeri hallerle, beş duyu organımızın faaliyeti ve kalbimizin dünya işleriyle meşguliyeti durur. Bu sırada kalp saf ve berrak olur. Dünya işleri ve beş duyu organı, Allahü tealanın sevdiği bazı kullarının kalplerini uyanıkken de meşgul etmez. İki ayna arasında perde kalktığı vakit, birinde bulunan şeyler, ötekine aksettiği gibi, Levh-i mahfuzda olan şeylerin bazısı da kalbe akseder. Ancak uyku ve benzerleri, beş duyu organının çalışmasına mani olursa da, batıni duygulardan muhayyilenin (hayal kuvvetinin) çalışmasına mani olmaz. Bu sebeple muhayyile Levh-i mahfuzdan kalbe aksedenleri ona uygun bir suret halinde muhafaza eder. Uykudan uyanınca, hayalde olan bu suretler hatırlanır.
Bunlar rüyanın garip hallerindendir. Onun bu halleri bitmez. Çünkü, uyku ölümün benzeridir. Ölüm ise, daha gariptir. Uyku, gayb aleminin perdesini kaldırmakta, ölüme benzediği için, insana bu sayede ilerde olacak şeyler gösterilmektedir. Bunun içindir ki, tamamen perdeyi yırtan ölümde pekçok hakikat ortaya çıkar. İnsan, ölür ömez, ya çeşitli azaplarla kuşatılmış olduğunu, yahut kendisinin sonsuz nimetler içerisinde bulunduğunu görür.
Rüya çeşitleri: İslam alimleri, Peygamber efendimizin hadis-i şeriflerini inceleyerek, rüyanın üç çeşit olduğunu bildirmişlerdir:
1. Uyanıkken görülen şeylerin uyku ve diğer hallerde görülmesidir. Buna “hadis-ün-nefs” denir. Mesela, bir iş veya sanat sahibinin kendisini bu işle uğraşırken görmesi; yahut, insandaki hayal kuvvetinin, aslı olmadığı halde kendiliğinden uydurduğu, ortaya attığı şeyleri görmek böyle rüyalardandır.
2. Şeytanın, insanı korkutmak, üzmek ve onunla oynamak için hayaline getirdiği, gösterdiği şeylerdir. Şeytana bunları yapma kabiliyeti verilmiştir. O kadar ki şeytan, kan gibi insanın damarlarında bile dolaşır. Bu çeşit rüyaya kötü rüya, hulm yani, şeytanın gösterdiği karışık şeyler ismi verilir. Guslü icab ettiren ihtilam, rüya görme hali de şeytanın insanla oynamasındandır.
Bu iki çeşit rüya, batıl rüyalardan olup, asılları yoktur. Bunlara edgaş-ı ahlam, karışık rüyalar denir. Tabir edilmezler.
3. Allahü tealanın gaipten, insanlara gizli olan şeylerden bildirdiği rüyalardır. Bunlara rüya-yı saliha, rüya-yı sadıka, yani iyi ve doğru rüyalar ismi verilir. Bu rüyalar, görenler için, Allahü teala tarafından bir müjde olup tabir olunurlar.
Peygamberlerin (aleyhimüsselam) gördükleri rüyalar bu kısma dahildir. Onlar, rüyalarına hayal ve şeytanın karışmasından, korunmuşlardır. Gözleri uyuduğu halde, kalpleri uyanıktır. Hayalin uydurdukları ile ilham olan şeyleri birbirinden ayırabilmektedirler. Hata icab ettiren durumlar meydana gelmediği için Peygamberlerin (aleyhimüsselam) rüyaları kat’i olarak vahiydir (Bkz. Vahiy). Peygamber efendimizin peygamberlikleri sadık rüya ile başlamıştı. Gördükleri rüyalar, sabah aydınlığı gibi açık olurdu. Rüyasında gördükleri aynen çıkardı. Bu hal altı ay devam etti. Ondan sonra vahiyler daha çok Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla ve vasıtasız, doğrudan geldi.
Salihlerin; yani nefisleri kötülüklerden temizlenmiş, günahlardan uzak kalmış evliyanın rüyaları da çok zaman sadıka(saliha, iyi, doğru)dır. Nadiren sadıka olmayabilir. Buna, haram ve helal olduğu belli olan; şüpheli bir şey; ihtiyaçtan fazla yemek; yahut küçük günah işlemek gibi şeyler sebep olur. Bunun neticesinde, kalpte zulmet ve manevi bir bulanıklık görülür. Evliya, peygamberler (aleyhimüsselam) gibi masum, günahlardan korunmuş olmadıklarından, onlarda böyle şeyler görülebilir. Peygamberler (aleyhimüsselam) ile evliyanın rüyaları ikisi de sadık rüya oldukları halde, aralarında fark vardır. Peygamberlerinki vahiydir, evliyanınki böyle değildir.
Salihlerin dışındaki Müslümanların rüyaları ise ekseriyetle bozuk ve yalan olur. Çünkü bunlar, daha çok gaflet içerisinde bulunurlar; nefsleri, hayalleri, kalp aynaları, evliyanınki gibi saf ve berrak değildir. Günah kirleriyle lekelenmiştir. Bununla beraber bazan doğru, iyi rüya (rüya-yı sadıka) gördükleri de olur.
Rüya görüldüğünde yapılacak şeyler:
Peygamber efendimiz hadis-i şerifte buyurur ki:
İyi rüya (salih rüya) Allahü tealadandır (Allahü tealadan hayırla müjdedir). Hulm (karışık, asılsız şeyler) şeytandandır. Sizden biriniz sevdiği bir şeyi (rüyada) görürse, onu sevdiğinden başkasına anlatmasın. Hoşlanmadığı, beğenmediği bir şeyi (rüyada) görürse, onun ve şeytanın şerrinden Allahü tealaya sığınsın. Rüyasını hiç kimseye söylemesin. O zaman o rüya ona zarar vermez.
Ebu Seleme radıyallahü anh dedi ki: “Dağdan daha ağır rüyalar görürdüm. Bu (yukarıdaki) hadis-i şerifi işitince, böyle rüyalara önem vermedim.” Bir rivayette ise; “Öyle rüyalar gördüm ki, derdimden hastalanırdım. Sonra Resulullah’ın bu hadis-i şerifini duyunca, böyle rüyalara aldırmadım.”
Muhammed ibni Sirin rahmetullahi aleyh de: “Uyanıkken Allahü tealadan kork, rüyada gördüklerine aldırma. Sana zarar vermez.” buyurmuştur.
Peygamber efendimizin bu husustaki diğer hadis-i şerifleri şunlardır:
Sizden biriniz, hoşuna giden bir rüya görürse, isterse onu anlatsın. Hoşuna gitmeyen bir şey görürse, onu kimseye anlatmasın. Kalksın, namaz kılsın.
Rüyayı, görüş sahibi ve salih Müslümana anlat.
Görülüyor ki, iyi rüya, yalnız sağlam görüşlü ve salih Müslümana anlatılır. Bunlardan başkasına anlatılırsa, hased edip, kötülük düşünebilirler. Kötü rüyanın şerrinden, kötülüğünden üç defa Allahü tealaya sığınılır; “Euzübillahimineşşeytanirracim” denir. Euzü çekmekle şeytanın vesvesesi gider. Allahü tealaya sığınmak belayı giderir. Sonra, şeytanın gösterdiği karışık hayallerin gitmesi için, yattığı taraftan, diğer yanına dönülür. Sonra iki rekat namaz kılıp, rüya kimseye anlatılmaz. Anlatırsa, rüyanın tabiri belki onu üzebilir. Kötü rüyanın anlatılmamasının sebeplerinden biri de düşmanın duyup, şamata yapmaması, sevinmemesi içindir. Yoksa dinde günah sayıldığından değildir. Sonra kötü rüyanın zararından kaçınmak için, sadaka verilir ve dua edilir. Çünkü, insanın hakkında taktir edilen şeylerin bazısı, dua ve sadaka vermekle değişir. Bu da kaderdendir. Hadis-i şerifte; “Kabul olan dua, o bela gelirken korur.” buyruldu.
Bazı vakitlerde görülen rüya daha doğrudur. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “En doğru görülen rüya, seher vakitlerinde görülen rüyadır.” Seher vakti, sabahtan biraz önceki vakittir. Başka bir hadis-i şerifte de; “En sadık (doğru) rüya göreniniz, sözü en doğru olanınızdır.” buyrulmuştur. Çünkü yalan konuşanın hali rüyasına karışır. Hayalinde uygunsuz şeyler meydana getirir ve rüya yalan olur.
Rüyanın tabiri (yorumlanması): Rüyanın doğru olarak tabiri iki şekildedir. Birincisi; Allahü tealanın kalbe ilhamı, bildirmesiyle olur. Bunun için, tabir edenin salih ve ilhama layık olması lazımdır. İkincisi; yine Allahü tealanın ihsanı olan sağlam görüş, hadiselerdeki ince ve derin manaları anlama, kavrama kabiliyetiyle, firasetle tabir olunur.
Bu sebeple rüyayı herkes tabir edemez. Rüyayı tabir edecek kimsenin alim, salih, sağlam görüşlü olması lazımdır. Böyle yapmak sünnettir. “Rüya tabir edildiği gibi çıkar.” hadis-i şerifinde böyle kimselerin tabirleri anlatılmaktadır. Rüya, cahil kimselerin tabirine göre çıkmaz. Bu sebeple rüya, cahil kimseye anlatılmaz. Onlar tabir etseler bile bir kıymet ifade etmez. Başka bir hadis-i şerifte de: “Rüya anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağına bağlı olarak bulunur. Tabir edilince düşer.” Yani müminin rüyası, Allahü tealanın kaza ve kaderi üzerine kuruludur. Kimseye anlatmadığı müddetçe hakkında takdir olunan şeyi bilemez. Ehil kimseler tarafından tabir edildiğinde Allahü tealanın kendi hakkındaki takdirinin ne olduğu belli olur, ortaya çıkar.
Rüyayı tabir eden kötü de olsa, rüyayı en güzel şekilde tabir etmelidir. İyi ise, “Hayrını göresin!”; kötü ise, “Şerrinden sakınasın!” demelidir. Yani, “Allahü teala seni onun şerrinden muhafaza etsin.” demekdir.
Peygamber efendimizi, bilinen sıfatları ile rüyasında gören, doğru görmüştür. Bir hadis-i şerifte; “Rüyada beni gören, elbette beni görmüş olur. Çünkü şeytan, benim ve Kabe’nin şekline giremez.” buyruldu.
Rüyada bazan acı ve sıkıntılı şeyler görülebilir. Bu, rüyayı görenin, hak ettiği azabın görüntüleridir. Gafletten uyandırmak için, kendini düzeltmesi için, ona gösterilir.
Yine bazı kimseler, uykuda, rüyada kendilerini büyük makam ve mevkilerde görür. Böyle rüyalar boş ve asılsız değildir. Böyle gören kimselerde o mevkilere gelmek kabiliyeti var demekdir. Böyle haller, uyanıklık halinde nasib olursa, kıymetlidir. Yoksa, hiç kıymeti yoktur. İlim ve kabiliyetten mahrum olan çok kimse rüyada kendilerini hakim, paşa görür. Halbuki uyanıkken ellerine bir şey geçmez. Rüyaları üzülmekten, pişmanlıktan başka bir şeye yaramaz. O halde rüyalara güvenmemeli, uyanıkken ele geçene sevinmelidir. Bunun içindir ki, din büyükleri, rüyalara ehemmiyet vermemiş, talebenin rüyasını tabir etmeğe lüzum görmemişler, uyanıkken ele geçene kıymet vermişlerdir.
Psikolojide rüya; uyku sırasında insanın zihninde meydana gelen ve yalnız bir kısmı hafızada muhafaza edilebilen ruhi olay, diye anlatılır. Buna sebep olarak da insanın günlük meşgaleleri, bilhassa kavuşamadığı, ulaşamadığı arzu ve isteklerin uykuda ortaya çıkması şeklinde dar manada izah edilir. Bu izah, İslamiyetteki rüya izahının çok altında kalmaktadır.
2-)RÜYA
Uyku sırasında aynen uyanıkmış
gibi çeşitli olayların yaşanması hafi, düş.
Rüya çağlar boyunca bütün toplumlarda büyük
önem görmüştür. Rüyanın mahiyeti ve kökeni hakkında
çok şeyler yazılıp söylenmiştir. Ancak bu
yazılıp söylenenler her topluma ve her kültüre göre ayrı
ayrı olagelmiş ve hep değişkenlik arzetmiştir.
Tarihte bazı toplumlarda rüyaya büyük önem verilmiş ve bazan
bu rüya tabirleri kitaplar halinde toplanmıştır.
Umumiyetle rüya, uyanıklık halinin bir
uzantısıdır; etkisinde kalınan sevindirici veya
üzücü olayların uyku halinde yaşanması
olayıdır. İslam'da rüya hukuki bir kaynak ve delil değildir.
Yalnız gören kişi ile alakalıdır. O kişi de bu rüyasını
hayra yorar ve bu rüya yalnız kendisini bağlar.
Rüya, "Allah Teala'nın melek
vasıtasıyla hakikat veya kinaye olarak kulun şuurunda
uyandırdığı enfusi idrakler ve vicdani duygular veya
şeytani telkinlerden meydana gelen karışık
hayallerden ibarettir" şeklinde de tarif edilmiştir.
Rüya uykuda bütün duygu ve bilinç hallerinin
tamamen yok olmadığı bir sırada meydana gelir. Nitekim
rüya, uykunun az olduğu sabaha karşı daha çok
görülür. Rüyada, görülmesi mümkün olan şeyler görülür.
Uyanıkken görülmeyecek olan şeyleri rüyada görmek mümkün
değildir. Bir kişi rüyada aynı anda hem ayakta, hem de
otururken görülemez. Mümkün ve olağan olmayan şeyleri rüyada
görme imkanı yoktur. Rüya bir idrak işidir. Zira rüya
insanların kalblerinde yaratılan ve oraya yerleşen
şeyin hayal etme ve düşünme yoluyla idrak edilmesi demektir.
Müslümanların dışındaki bir
takım çevreler de bu konuda tutarsız ve reddedilmeye mahkum bir
sürü şeyler söylemişlerdir. Ancak sağlıklı görüş
sahibi alimlerin ve imamların görüşü makbuldür. Allah (c.c)
uyanık insanın kalbinde, bir takım itikatlar
yarattığı gibi, uyuyan insanın kalbinde de bazı
itikatlar yaratır. Allah uyuyan insanın kalbinde
yarattığı itikadları başka zamanlarda
yarattığı bir takım şeylerin belirtisi ve
aynası haline sokar. Rüyada görülen durum, bazan aynası
olduğu işe aykırı olur. Uyanık kişinin
kalbinde yaratılan itikad ve kanaat, bazı olayların
aynası görünümünde olmasına rağmen bunun tersi çıkabilir.
Mesela bulut yağmurun belirtisidir. Allah (c.c) bulutu yağmurun
alameti olarak yaratmıştır. Ama bazen bulut olmasına
rağmen yağmur yağmayabilir. Aynı şekilde, uyku
halindeki insanın kalbinde yarattığı itikadı ve
inancı, bir hadisenin belirtisi olarak yaratmıştır.
Fakat bazan yağmur yağmadığı gibi o olay da
olmayabilir. Uyku halindeki insanın kalbinde söz konusu itikad bazen
meleğin huzurunda oluşur. Bu takdirde sevindirici rüya
görülür. Bazen de şeytanın hazır bulunduğu bir
zamanda oluşur. Bu takdirde üzüntülü ve zararlı rüya
görülür. Rüyanın mahiyeti hakkında en üstün bilgi Allah
katındadır.
Allah (c.c), insanların Levh-i Mahfuzdaki
durumlarına muttali olan bir grup meleği rüya işiyle görevli
kılmıştır. Görevli melek Levh-i Mahfuz'dan aldığı
durumları bir takım olaylar ve şekiller haline sokarak
ilgili insanın rüyasında kalbine yerleştirir ki, o kimse için
bir müjde veya uyarı ya da kınama değerinde olsun. Böylece
hikmetli, yararlı veya sakındırıcı bir faaliyet gösterilmiş
olur. İlgili melek bu gayret içinde iken şeytan da insana
karşı duyduğu kin ve düşmanlıktan dolayı
onu uyanık iken rahat bırakmak istemediği gibi, uyku
aleminde de rahat bırakmak istemez. Ona bir takım hile ve
tuzaklar kurmaktan geri durmaz. Şeytan insanın rüyasını
bozmak üzere ya onu gördüğü rüya hususunda yanıltmak ister
veya rüyasında gafil olmasını sağlamaya çalışır.
Kur'an-ı Kerim'in birçok yerinde rüyadan söz
edilmiştir. Hz. İbrahim (a.s), oğlu İsmail (a.s)'i rüyada
boğazlama emri almış ve bu rüyayı uygulamaya
teşebbüs etmiştir (es-Saffat, 37/ 102).
Yusuf (a.s)'da rüyasında on bir
yıldızla, ay'ın kendisine secde ettiğini görmüş
(Yusuf, 12/40); Mısır hükümdarının ve hapishanedeki
iki kişinin gördükleri rüyaları tabir etmiştir (Yusuf,
12/36, 43).
Kur'an-ı Kerim'de Hz. Peygamber'in görmüş
olduğu rüyalardan söz edilmektedir (el-Fetih, 48/27; es-Saffat,
37/105; el-İsra, 17/60).
Hadis kitaplarının hemen hepsinde Hz.
Peygamber'in gördüğü rüyalar ve yaptığı rüya
tabirleri hakkında geniş bilgi vardır.
Rüya ile ilgili Rasulüllah (s.a.s) şöyle
buyurmuştur: "Salih kişi tarafından görülen rüya,
peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır.
" Bir başka hadiste de şöyle der: "Müminin rüyası,
peygamberliğin kırk altı parçasından bir parçadır;
Peygamberlik gitti ve mübeşşirat kaldı”.
Rasulüllah (s.a.s) bir başka hadislerinde şöyle
buyuruyor: "Ey insanlar! Peygamberliğin belirtilerinden
yalnız güzeL rüya kaldı. O rüyayı müslüman kişi görür
veya onun için başkası tarafından görülür" (İbn
Hacer el-Askalani, Fethül-Bari Şerhu Sahihil-Buhari
Kitabül-Ta'bir).
Hadisteki ihtilaflar ve bildirilen değişik
sayılar rüya gören müslümanın haline dönüktür. Takva
sahibi olmayan ve İslam'ın ölçülerine göre fasık
sayıları müslümanın gördüğü rüya, nübüvvetin
yani peygamberliğin yetmiş parçasından biridir. Takva
sahibi olan müslümanın rüyası ise nübüvvetin kırk
altı parçasından biridir. Şu halde rüyanın
doğruluk derecesi müslümanın salah ve takvasına göre değişik
olur.
Müslümanın gördüğü rüyanın
peygamberliğin özelliğinin parçalara bölünmesi veya takva
sahibi olan bir müslümanın peygamberlik hasletinden bir parçayı
kazanabilmesi demek değildir. Maksat şudur: Peygamberlikte zaman
zaman gayptan haberdar olma özelliği vardır. Yüce Allah dilediği
zaman bir peygamberi gayptan haberdar eder. Bu itibarla, gayptan haberdar
olmak, peygamberliğin alametlerindendir. Peygamberlik görevi kalıcı
değildir. Fakat alametleri kalıcıdır. Müslüman bir
kimse bazen Allah'ın takdir ve dilemesi ile rüya aleminde bir
gayptan haberdar edilebilir. Bu itibarla müslümanın rüyada gördüğü
bir şey aynen gerçekleşebilir.
Güzel rüyanın peygamberliğin kırk
altı parçasından bir parça sayılması şöyle
yorumlanır.
Sahih rivayetlerin bir çoğuna göre Peygamber
(s.a.s) altmış üç yıl yaşamış ve
peygamberlik süresi yirmi üç yıl sürmüştür. Çünkü o, kırk
yaşını doldurduğu zaman peygamber olmuştur. Hz.
Peygamber (s.a.s)'e vahiy rüya halinde gelirdi. Bu durum altı ay sürmüştür.
Bu süre zarfında gördüğü rüyalar aynen çıkıyordu.
Peygamberlik süresi yirmi üç yıl devam ettiğine göre, rüya
yoluyla vahiy süresi bunun kırk altı parçasından bir parça
olur. Başka hadislerde rüya, peygamberliğin yetmişte bir,
kırk dörtte bir, ellide bir olduğu ifade edilir.
Rüyanın peygamberliğin parçalarından
biri olduğunu açıklayan hadislerin değişik oranlar
ifade etmesi, hadislerin gelişmesi anlamına gelmemektedir.
Çünkü salih ve sadık bir rüya kişinin doğru sözlü,
emaneti yerine vermek, sağlam itikatlı olmak gibi hususlardaki
derecesine göre değerlendirilir. Bu konuda insanlar arasındaki
farklılık kadar rüyalar da değişik olur. Kim samimi
bir kalp ile Allah'a ibadet eder ve doğru sözlü olursa, gördüğü
rüyalar daha doğru ve peygamberliğe daha yakındır.
Zira peygamberler arasında bile fazilet farkı vardır.
İnkarcı, kafir ve yalancı kişilerin de rüyaları
doğru çıkabilir. Bu takdirde bu kişilerin rüyaları
vahiy ya da nübüvvetten bir parça olamaz.
Çünkü gayptan haber veren her doğru söz,
nübüvvet sayılmamıştır. Bu konuda şu hususlar
daima gözönünde bulundurulmalıdır.
1- Doğru rüya görmek sadece mü'minlere mahsus
değildir. Müslüman olmayanlar da görebilirler. Mısır hükümdarı
ve zindandaki iki kişinin gördüğü rüyalar gibi.
2- Herkes aynı özellik ve nitelikte değildir.
Doğru rüya nadir hallerde ve ruhu çok hassas kişiler
tarafından görülür.
3- Görülen rüyaları esas alarak hayata nizam ve
intizam vermeye kalkışmak yanlıştır. Zira rüyaların
doğruluğunu ölçmek ve tesbit etmek mümkün değildir.
4- Rüya ile yalnız o rüyayı gören amel
edebilir. Fakat amel etmesi şart değildir. Zira rüyada kaza
geçirdiğini gören bir kimse bir vasıtaya bindikten sonra kaza
geçirip ölmüş olsa, intihar etmiş sayılmaz.
Bundan dolayı Fıkıhta, Kelam ilminde ve
mahkemede rüya, delil kabul edilmez. Rüya haktır ama doğru rüya
gören ve rüyayı doğru şekilde yorumlayan kişiler
azdır. Rüyaları doğru bir şekilde olaylar yorumlar.
Bazı rüyalar da yorumu ile birlikte görülür. Bazı kimseler gördüğü
rüyayı yorumlayamaz ama sadık rüya olduğunu anlarlar.
Rüya tabir etmek Allah vergisidir. Herkes rüya tabir
edemez. Akıl ve mantık bu iş için yeterli değildir. Rüya
merhametli ve öğüt verebilecek durumda olanlara anlatılmalı,
güzelce yorumlayamayacak kişilere söylenmemelidir. Hz. Peygamber
(s.a.s) bir hadislerinde de "Rüya gören onu hiç kimseye söylemediği
sürece o, bir kuşun ayağına bağlıdır (zuhur
etmez); söylerse zuhur eder. Böyle olunca rüyanızı
yalnız akıllı, sizi seven veya size öğüt verecek
durumda olan kimselere söyleyin” buyurmuştur (Tirmizi).
İmam Malike "Herkes rüya tabir eder
mi?" Diye sorulmuş "Nübüvvetle oynanır mı?”
demiştir. Yine İmam Malik Rüyayı iyi tabir edenler
yorumlasınlar. Eğer iyi görürse söylesin; iyi görmezse iyi
söylesin veya sussun” demiştir.
"İyi görmese de onu iyi olarak mı tabir
etsin?” sorusuna, "Hayır” demiş; sonra "Rüya
nübüvvetin bir parçasıdır. Nübüvvetle oynanmaz” diye
cevap vermiştir (Kurtubi, Tefsir, IX, 122-127; Elmalılı,
Hak Dini Kuran Dili, IV, 2863-2869; Kuşeyri Sarih Tercümesi, XII,
271).
Rüya genel olarak iki kısma ayrılır:
Birincisi: Doğru ve güzel olan rüyalar. Bu tür
rüyalar, uyanıklık aleminde doğru çıkan rüyalardır.
Peygamberlerin, onlara uyan salih müminlerin gördükleri rüyalar bu
tür rüyalardır. Bazan dindar olmayan insanlar da bu tür rüyaları
görürler.
Bu tür rüyalar üç grupta ele alınabilir.
1- Yoruma ve tabire ihtiyaç göstermeyecek kadar açık
seçik rüyalar, Hz. İbrahim'in rüyası gibi...
2- Kısmen yoruma, ihtiyaç gösteren rüyalar. Hz.
Yusuf'un rüyası gibi...
3- Tamamen tabir ve yoruma ihtiyaç gösteren rüyalar.
Mısır hükümdarının gördüğü rüya gibi...
İkincisi: Adğas adı verilen
karmakarışık ve hiç bir anlam taşımayan rüyalardır.
Bu tür rüyalar da bir kaç kısma ayrılır
a- Şeytanın uyuyan kişiyle oynaması
ve onu üzmesine sebep olan rüyalar. Mesela kişi rüyasında
başının koparıldığını ve
kendisinin başının peşinden gittiğini görür. Ya
da korkunç ve tehlikeli bir duruma düştüğünü ve hiç bir
kimsenin kendisini kurtarmaya gelmediğini görür.
b- Meleklerin haram bir şeyi uyuyan için helal kıldığına
veya haram bir iş teklif ettiklerine dair olan ve aklen muhal ve
imkansız olan buna benzer işlerle ilgili rüyalar.
c- Kişinin uyanık iken üzerinde konuştuğu
veya olmasını temenni ettiği bir şeyi uyanık iken
itiyad haline getirdiği bir şeyi rüyasında görmesi.
Bu durumda rüyanın üç çeşit olduğu görülmektedir.
a- Allah tarafından bir müjde olabilen bir rüya.
Buna rahmani rüya denir. b- Kişinin uyanık iken önem verip
kalben meşgul olduğu bir şeyle ilgili olarak gördüğü
rüya. c- Şeytan tarafından korkutulan kişinin gördüğü
rüya. Buna şeytani rüya adı verilir.
Kötü bir rüya gören bir müslümanın
yapacağı işler:
Gördüğü rüyanın şerrinden ve
şeytanın şerrinden üç kez Allah'a sığınır.
Şöyle der: "Allah'ım, bu rüyanın şerrinden ve
rahmetinden uzak kalmış olan şeytanın şerrinden
sana sığınırım." Rüyanın hayra dönüşmesi
için dua eder. Bu tür rüyayı hiç bir kimseye anlatmaz.
Müslüman gördüğü iyi bir rüyadan ötürü
uyanınca Allah'a hamdeder. Bu rüyadan dolayı sevinir, bunu bir
müjde kabul eder. Rüyayı sevdiği bir kimseye anlatır,
sevmediğine kesinlikle arılatmaz.
Ahmet ARPA
3-)Kur'an-ı kerimde mealen buyruldu ki:
Ey İbrahim! Gerçekten rüyana sadakat gösterdin. (Saffat suresi: 105)
En doğru rüya, seher vakti görülendir. (Hadis-i şerif-Beyheki)
Salih rüya Allah'tan, karışık olan da şeytandandır. (Hadis-i şerif-Buhari)
Bir kimse, rüyada beni görmüşse, muhakkak beni görmüştür. Çünkü şeytan benim şeklime giremez. Kim, Ebu Bekr-i Sıddik'ı görürse, muhakkak onu görmüştür. Çünkü şeytan onun suretine de giremez. (Hadis-i şerif-Deylemi)
4-)Düş
Örnek:Annemi ölmüş gördüm rüyamda / Ağlayarak uyanmışım. O. V. Kanık
5-)Gerçekleşmesi imkansız durum, hayal
Örnek:Bu saadetin bir ay, bir buçuk ay sonra yeniden bir rüya olacağını bile aklına getirmiyordu. R. N. Güntekin
6-)Gerçekleşmesi beklenen ve istenen şey, umut.
7-)Düş.
8-)Hayal; umut.
9-)1. uyku sırasında görülen şey, düş. 2. hayal, umut.
10-)(Rü'ya) Uykuda görülen misali alem. Düş.(Hayalatlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkiki bir surette mevzubahs etmek, tahkik mesleğine tam uygun gelmediğinden; o cüz'i hadise-i nevmiye münasebetiyle, mevtin küçük bir kardeşi olan nevme ait ilmi ve düsturi olarak altı nükte-i hakikatı, ayat-ı Kur'aniyenin işaret ettiği vecihte beyan edeceğiz.Birincisi: Sure-i Yusuf'un mühim bir esası, rüya-yı Yusufiye olduğu gibi; $ ayeti misillü çok ayetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatlar var olduğunu gösterir.İkincisi: Kur'an ile tefe'üle ve rüyaya itimada ehl-i hakikat tarafdar değiller. Çünki Kur'an-ı Hakim, ehl-i küfrü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor. Tefe'ülde, kafire ait şiddeti, tefe'ül eden insana çıktığı vakit, yeis veriyor; kalbi müşevveş ediyor. Hem rüya dahi hayr iken, bazı aks-i hakikatla göründüğü için şer telakki edilir, yeise düşürür, kuvve-i maneviyeyi kırar, su'-i zan verir. Çok rüyalar var ki: Sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken; tabiri ve manası çok güzel oluyor. Herkes rüyanın suretiyle manasının hakikatı mabeynindeki münasebeti bulamadığı için; lüzumsuz telaş eder, me'yus olur, keder eder.Üçünc--uşu--: Hadis-i sahih ile nübüvvetin kırk cüz'ünden bir cüz'ü nevmde rüya-yı sadıka suretinde tezahür etmiş. Demek rüya-yı sadıka hem haktır, hem nübüvvetin vezaifine taalluku var. Şu üçüncü mes'ele, gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alakadar ve derin olduğundan, başka vakte talik ediyoruz; şimdilik o kapıyı açmıyoruz.Dördünc--uşu--: Rüya üç nevidir: İkisi, tabir-i Kur'an'la $ da dahildir; tabire değmiyor. Manası varsa da ehemmiyeti yok. Ya mizacın inhirafından kuvve-i hayaliye şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasvirat yapıyor; yahut gündüz veya daha evvel, hatta bir-iki sene evvel aynı vakitte başına gelen müheyyic hadisatı, hayal tahattur eder; ta'dil ve tasvir eder, başka bir şekil verir. İşte bu iki kısım $ dır, tabire değmiyor. Üçüncü kısım ki, rüya-yı sadıkadır. O, doğrudan doğruya mahiyet-i insaniyedeki latife-i Rabbaniye alem-i şehadetle bağlanan ve o alemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla, alem-i gayba karşı bir münasebet bulur; bir menfez açar. O menfez ile, vukua gelmeye hazırlanan hadiselere bakar ve Levh-i Mahfuz'un cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin nümuneleri nevinden birisine rastgelir, bazı vakıat-ı hakikiyeyi görür. Ve o vakıatta, bazan hayal tasarruf eder, suret libasları giydirir. Bu kısmın çok envaı ve tabakatı var. Bazı aynen gördüğü gibi çıkar, bazan bir ince perde altında çıkıyor, bazan kalınca bir perde ile sarılıyor.Hadis-i Şerifte gelmiş ki: Resül-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam'ın bidayet-i vahiyde gördüğü rüyalar; subhun inkişafı gibi zahir, açık, doğru çıkıyordu.Beşincisi: Rüya-yı sadıka, hiss-i kablelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise, herkeste cüz'i-külli vardır. Hatta hayvanlarda dahi vardır.Altıncısı ve en mühimmi: Rüya-yı sadıka benim için hakkalyakin derecesine gelmiş ve pek çok tecrübatımla, kader-i İlahinin her şeye muhit olduğuna bir hüccet-i katı' hükmüne geçmiştir. Evet bu rüyalar, benim için hususan bir birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki; mesela: Yarın başıma gelecek en küçük hadisat ve en ehemmiyetsiz muamelat ve hatta en adi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu ve gecede onları görmekle, dilim ile değil, gözüm ile okuduğum bana kat'i olmuştur. Bir değil, yüz değil, belki bin def'a; gecede, hiç düşünmediğim halde gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim mes'eleler, o gecenin gündüzünde, az bir tabir ile aynen çıkıyor. Demek en cüz'i hadisat vukua gelmeden evvel hem mukayyeddir, hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok, hadisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir. M.)
Bu bilgi faydalı oldu mu ?

- Biz bankacılar olarak bir Rüya mı görüyoruz diye arada sırada düşünüyoruz.
- Rüya Bayegan petrol milyardelerini geride bıraktı Petrol ve petrokimya ticaretinde küresel oyuncu olan Bayegan A.
Sizde içinde Rüya kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
