Vasiyet Nedir
Vasiyet Nedir ? Vasiyet Ne demek ?
1-)Alm. Testament (n), Letzter Wille (m), Fr. Testament (m), dernières volontés (f. pl.), İng. Will, testament. Bir şahsın kendi mal varlığı üzerinde serbestçe yaptığı ve ölümünden sonra hukuki bir mana ifade edecek, hukuki bir netice meydana getirecek olan tek taraflı, ölüme bağlı bir tasarruf. Lügat manası, bağlamak, bitiştirmektir. Vasiyet, ölümünden sonra geçerli olmak üzere teberru yoluyla bir malı bir şahsa temlik etmek, bırakmak demektir.
Şartları: Medeni Kanuna göre 15 yaşını bitiren ve temyiz kudretine malik olan herkes, kanunun kabul ettiği şekil şartlarına riayet ederek ölümünden sonra geçerli olmak üzere vasiyette bulunabilir (M.K. md. 449). Vasiyet yapma hakkının şahsen ve bizzat kullanılması şarttır. Ölüme bağlı, tasarruf yapmak hakkı münhasıran şahsa bağlı haklardır. Bir kimse vasiyetname yapmak ehliyetine sahip değilse, kanuni temsilcisi de onun adına bu muameleyi yapamaz. Ölümüne bağlı, tasarrufların bizzat ve şahsen vasiyetçi tarafından yapılması şarttır. Vasiyetçi, vasiyetinin kalan kısmını sonradan tamamlaması için başkasına bırakamaz. Medeni Kanuna göre; hiçbir kimsenin vasiyet yapmak mecburiyeti yoktur, böyle bir taahhüt altına girmişse de hükümsüzdür.
Vasiyette bulunacak kişinin temyiz kudretine sahip olması lazımdır. Temyiz kudretinden mahrum bulunan şahsın yaptığı vasiyet geçersizdir. Bu konuda şahit de dinlenebilir. Vasiyetçinin vasiyetnameyi yaptığı anda temyiz kudretine sahip olup olmadığının tespiti, herşeyden önce bir ihtisas meselesidir. Bilirkişi veya mütehassıs hekimlerin fikirleri bu hususta daha fazla önem taşır.
Bazı istisnai haller dışında, akıl hastalığı ve akıl zayıflığı sebebiyle tesir altına alınmış olanlar, esas itibariyle vasiyet ehliyetinden mahrumdurlar. Evli kadının, gerek kocası gerekse başkası lehine vasiyetname veya miras mukavelesiyle ölüme bağlı, tasarruf yapması mümkün ve geçerlidir. M.K. md.449’da, vasiyette bulunma ehliyeti için 15 yaşın bitirilmesi şartını koymuştur. Buradaki yaş, kanunun kabul etmiş olduğu rüşd yaşı olan 18 yaşına girme şartının altındadır. Bunun sebebi kişinin ölüm anındaki arzularının mümkün olduğu kadar yerine getirilmesini gerçekleştirmektir.
Vasiyetin şekilleri: Vasiyetname ve miras mukavelesi şekle bağlı işlemlerdir. Bunların geçerli olabilmesi için kanunda gösterilen şekil şartlarına uyulması şarttır. Roma Hukukunda da vasiyetname şekle bağlıydı. İslam Hukukunda vasiyetname şekle bağlı olarak yapılmaktadır. Fakat Medeni Kanun bu şekil şartlarına her zaman uymanın zorluğunu düşünerek, birkaç çeşit vasiyetname tipi düzenlemiştir. Bunların bazıları diğerlerine nazaran daha sade ve basittir. Medeni Kanun üç türlü vasiyetname şekli kabul etmiştir: 1) El yazısı ile vasiyetname (Md. 485), 2) Resmi vasiyetname (Md. 479), 3) Şifahi (sözle) vasiyetname (Md. 486). Bu üç şekilde vasiyetname yapmak tahdidi olarak tanzim olunmuştur. Yani bunların dışında bir vasiyetname şekli, Türkiye’de geçerli değildir. Vasiyette bulunacak şahıs bu üç şekilden birine uymak mecburiyetindedir. İki veya daha fazla şahısların birlikte vasiyetname yapmaları (müşterek vasiyetname) memleketimizde geçerli değildir.
1. El yazısı ile vasiyetname: M.K. 485. maddesinde düzenlenmiştir. El yazısı vasiyetname, resmi bir memurun katılmasına hiçbir zaman lüzum göstermediğinden, buna “Özel Vasiyetname” adı verilmektedir. Bu vasiyetnameyi vasiyetçi tek başına tanzim edebilir. Bütün metninin, yapıldığı yerin, tarihin ve imzanın hepsinin vasiyetçinin el yazısı ile yazılmış olması şarttır.
2. Resmi vasiyetname: M.K. 479. maddesinde Resmi Vasiyetname düzenlenmiştir. Bu vasiyetname için, resmi memurun ve iki şahidin bulunması şarttır. Resmi vasiyetname, sulh hakimi, noter veya bunu yapmakla vazifelendirilebilecek diğer resmi merciler tarafından tanzim olunur. Tatbikatta, resmi vasiyetname genellikle noter vasıtasıyla tanzim olunmaktadır.
Medeni Kanun iki tip Resmi Vasiyetname şeklini kabul etmiştir. Birincisi; okuma-yazma bilenler için (Md. 480-481), ikincisi; okuma-yazma bilmeyenler için kabul edilmiş şeklidir. (Md. 482). Okuma-yazma bilenler, son arzularını resmi memura (notere) bildirir. Vasiyetçinin bildirdiği istek ve tasarrufları resmi memur, bu konuda soracağı suallerle, vasiyetnamesini onun arzı ve iradesine uygun bir tarzda, açık bir hale getirir. Resmi memur tarafından hazırlanan vasiyetname metni, okuması için vasiyetçiye verilir. O da okur ve imzasını atar. Sonra resmi memur da (noter) tarih koyarak imzalar. Vasiyetçi daha sonra, iki şahit huzurunda, vasiyetnameyi okuduğunu ve bunun son arzularına uygun bulunduğunu beyan eder.
Resmi vasiyetnamenin bir tipini sağır ve dilsizler de yapabilir; fakat körler yapamaz. Hem kör, hem de sağır-dilsiz olanlar her iki çeşit resmi vasiyetnameyi de yapamazlar. Okuma-yazma iktidarından mahrum olanlar, mesela hastalık veya körlük sebebiyle okumak ve yazmak kudreti olmayanlar için; resmi vasiyetnamenin özel bir şekli tanzim edilmiştir (Md. 482). Burada; resmi memura (notere) vasiyeti (son arzularını) bildirir. Bu arzularına uygun olarak noter vasiyetnameyi hazırlar. Resmi memur, hazırlamış olduğu vasiyetname metnini, iki şahit önünde, vasiyetçiye okur. Okunan senedin arzu ve iradesine uygun bulunduğunu vasiyetçi iki şahit önünde resmi memura beyan eder. Daha sonra resmi memur tarih koyarak vasiyetnameyi imzalar. Bu tip resmi vasiyetnamede vasiyetçinin imzası yoktur. Daha sonra iki şahit bir şerh vererek imzalarlar. Bu şerhte vasiyetçinin vasiyet ehliyetinin bulunduğu, vasiyetnamenin kendileri önünde vasiyetçinin yüzüne karşı okunduğu, vasiyetçinin okunan metni son arzularına uygun bulduğu yazılır. Bunlardan herhangi birinin şerhte bulunmaması, bir iptal sebebidir.
Yabancı ülkelerde Türklerin, Türkiye’de ise yabancıların resmi vasiyetname temin etmeleri mümkündür. Vasiyetnameyi tanzim eden resmi memur, resmi vasiyetin aslını veya tasdikli bir suretini muhafaza etmekle mükelleftir (Md. 484).
3. Sözlü vasiyetname: Sözlü vasiyetname (Md. 486-488), istisnai nitelikte bir vasiyet şeklidir. Normal hallerde yapılabilecek vasiyetname şekilleri, el yazısı ve resmi vasiyetnamedir. Sözlü vasiyetname ise, ancak fevkalade hallerde (olağanüstü durumlarda), el yazısı veya resmi vasiyetnamenin yapılmadığı durumlarda başvurulabilir. Bu sebeple bu tip vasiyetname, zaruretten doğan bir vasiyetname olarak nitelendirilebilir. Ölüm hali vs. gibi.
Böyle olağanüstü hallerde, vasiyetçinin vasiyetini iki şahit önünde söylemesi ve bunun yazılı bir vesika halinde tanzimi hususunda bu şahısları yetkilendirmesi gerekir. Şahitler bu işi kabul edip vasiyetname tanzim etmek zorunda değillerdir. Şahitler bunu kabul ettikleri takdirde, kanunun kendilerine düşen mükellefiyetleri yerine getirmek ve kanundaki şartlara uymak suretiyle, sözlü vasiyetnamenin sonraki formalitelerini ifa etmek zorundadırlar. Kusurlu olarak bunu yerine getiremezlerse, bunun sonuçlarından sorumlu olurlar.
İki şahit, vasiyetçinin söylemiş olduğu son arzu ve tasarruflarını yazılı olarak derhal tespit ederler. Sonra bu yazılı vesikayı hakime verirler. Şahitler isterlerse, vasiyetçinin sözle yaptığı ölüme bağlı tasarrufları yazıyla tespit etmeden doğrudan doğruya hakime giderek sözlü olarak da bildirebilirler.
M.K. 487. madde askerler hakkında özel bir düzenleme getirmiştir. Sözlü vasiyetname yapmak zorunda kalan askerin, iki şahit önünde son arzusunu bildiren bu tür bir vasiyeti hakime hemen bildirmesi güç olduğundan, kanun, bunun bir teğmene veya daha üst derecede bir subaya tevdi edilebileceğini, hükme bağlamıştır. Sözlü vasiyette bulunduktan sonra, vasiyetçi iyileşir. Fevkalade hal sona ererse, yapılan sözlü vasiyetname geçersiz kalır. M.K. 488’e göre, olağanüstü halin sona ermesinden bir ay sonra, eğer vasiyetçi hayatta ise, sözlü vasiyetin hükmü kalmaz.
Vasiyetten geri dönme: Vasiyetname tek taraflı, bir hukuki muamele olduğu için vasiyetçi ölmeden önce istediği zaman vasiyetinden vazgeçebilir. Vasiyetçi, vasiyetnameden istediği zaman vazgeçebildiği halde, miras mukavelesinden istediği zaman vazgeçemez. Zira, bu iki taraflı bir tasarruftur.
İslam hukukunda vasiyet: İslam Hukukunda vasiyet bazı hallerde farz, bazan sünnet, bazan da müstahabdır. Eskiden her Müslüman, bir vasiyet yazardı. Burada evladına, ahbabına son nasihatlerini bildirirdi. Kendinde hakkı bulunanlarla, helallaşılmasını, vereceklerini, borçlarının ödenmesini, iskat, hac yapılmasını isterler; cenaze hizmetindeki ve defnden önceki isteklerini bildirirlerdi. Zevcesine (hanımına) olan mehr-i müeccel (Bkz. Mehr) borcunun ödenmesi için vasiyet etmesine çok dikkat edilirdi. Bu isteklerinin İslami hükümlere uygun olması için, adil iki şahit yanında bir vasi seçerdi.
Peygamber efendimiz buyurdu ki: “Vasiyet etmek istediği bir şeyi olup da vasiyeti başucunda yazılı olmadan iki gece geçirmek müminin harcı değildir.”
Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazinin vefat edeceği zaman oğlu Orhan Beye gönderdiği meşhur vasiyetnamesinin özü şöyledir:
(Allahü tealanın emirlerine muhalif bir iş işlemiyesin. Bilmediğini şeriat ulemasından sorup anlıyasın. İyice bilmeyince bir işe başlamayasın. Sana itaat edenleri hoş tutasın. Askerlerine ihsanı eksik etmiyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır. Zalim olma. Âlemi adaletle şenlendir ve Allah için cihadı terk etmeyerek beni şad et. Ulemaya riayet eyle ki, şeriat işleri nizam bulsun. Nerede bir ilim ehli duyarsan, ona rağbet, ikbal ve hilm göster. Askerine ve malına gurur getirip, şeriat ehlinden uzaklaşma. Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir. Sana da bunlar yaraşır. Daima herkese ihsanda bulun. Memleket işlerini noksansız gör. Hepinizi Allahü tealaya emanet ediyorum). Osmanlı sultanları bu vasiyetnameye candan sarılmış, devletin 600 sene hiç değişmeyen anayasası olmuştur.
Bir vasiyetname misali: İstanbul şehrinde Gedikpaşa semtinde oturan bezzaz (manifaturacı) Osman Efendi meclis-i şer’i şerif-i enverde veAhmed Ağanın yanında der ki: “Allahü tealanın emriyle vefat ettiğim zaman, bıraktığım malın hepsi ve bütün alacaklarım alınarak, önce adet üzere techiz (donatma) ve tekfinim (kefenlenme) yapılıp, sonra, borcum çıkarsa, bunları ödeyip geriye kalan üçte biri ayrılsın. Bu ayrılan sülüs içinden şu kadar kuruşla namaz iskati ve oruç, yemin ve adaklarım için keffaretim yapılsın. Dinimize uygun olarak iskat apılıp, Müslüman fakirlere dağıtılsın. Şu kadar kuruşu ile tatlı (helva ve lokma) pişirilip, fakirlere yedirilsin. Şu kadar kuruşu ile kabrim yapılsın. Bu arta kalanını da, seçtiğim vasim, dilediği hayrat ve hasenata harc etsin, diye vasiyet etti. Bu vasiyetimi yerine getirmeğe yanımdaki Ahmed Ağayı seçtim ve tayin eyledim, dedi. Ahmed Ağa da bu vasiyeti dinleyip kabul etti ve hepsini en iyi şekilde yapmayı üzerine aldı. Biz de hazır bulunup gördük, işittik ve şahit olduk.”
İmza imza şahit şahit
Hasanoğlu Osman, Ali oğlu Ahmed, Süleyman oğlu Ömer, Veli oğlu Bekir.
İslam Hukukuna göre, malının üçte birini hayırlı işlerde kullanması için biri vasi tayin edilip, vasi de bu kadar malı hayırlı işlere verse, ölünün varisleri, bu malı nerelere verdin diye soramazlar. Varislerin mahfuz hissesi (saklı payı) techiz ve borçların tasfiyesinden sonra kalan terekenin üçte ikisidir. Eğer vasiyet terekenin üçte birini aşıyorsa artan kısımla ilgili icra varislerin kabulüne bağlıdır. Vasi tayin etmeden ölen kimsenin vasiyetini yerine getirmek için, hakim bir vasi tayin eder.
İslam Hukukuna göre de, bir kimse vasiyetinden dönebilir. Vasiyetini inkar etmesi iptal sayılmaz. Vasiyette bulunan kimsenin vasiyetini yerine getirmeyi taahhüt eden kimse, o kişinin ölümünden sonra bu işi yapmayı reddedemez. Emin olmayan fasık (açıkça günah işleyen mümin) veya zımmi (İslam devleti uyruğundaki gayri müslim)vasi yapılırsa, hakim bunları değiştirir. Ücretle vasi yapmak caiz değildir. Fakat söylemiş olduğu ücret ona vasiyet edilirse o zaman o ücreti alabilir.
2-)VASİYET
Emretmek, bir işi birisine ısmarlamak, bir
malı ölümden sonra bağışlama anlamında bir
fıkıh terimi. Terim olarak, dini ilimlerden fıkıhta
ve hadis usulünde ayrı ayrı manalara gelmektedir.
Fıkıh Istılahında Vasiyet
Fıkıh ıstılahında vasiyet iki aynı manada
kullanılmaktadır.
1- Bir malı veya menfaati ölümden sonraya bağlayarak
bir şahsa veya hayır kurumuna karşılıksız
olarak bağışlamak (Tehanevi, Keşşafu
Istılahati'l Funun, II,1526; Nasuhi Bilmen, Hukuku İslamiyye
ve Istılahatı Fıkhıyye Kamusu, V, 115).
2- Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarının
mali işlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta
birisini yetkili kılmasıdır (Tehanevi, aynı yer).
Malını veya bir malının
menfaatına ölümüne bağlayarak bir şahsa veya hayır
cihetine hibe eden kişiye vasi, kendisine mal veya menfaat bırakılan
(vasiyet edilen) kişiye veya hayır cihetine musa leh, vasiyet
edilen mala ya da menfaate musa bih, vasiyette bulunma olayında
isa denilir.
Vasiyet Çeşitleri
Vasiyet bir olay veya zamanla kayıtlı
olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla "şu
işim olursa", "şu zamana kadar ölürsem." gibi
kayıtlı olursa mukayyet vasiyet; musa bihin miktarı,
malın üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla değil, belirli
bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden
terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu
vasiyete de gayri mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen şeyin mal
veya menfaat olması bakımından da vasiyetler, vasiyye
bi'l-mal ve vasiyye bil'l-menfaat kısımlarına
ayrılırlar (Bilmen, a.g.e., V,115; Vehbe ez-Zühayli, el-Fıkhu'l-İslami
ve Edilletuhu, VIII, 9).
Vasiyetin Meşruiyeti
Vasiyet, İslam'ın meşru kabul
ettiği akitlerdendir. Tarihi açıdan
bakıldığında vasiyetin İslam'dan önce de var
olduğu görülmektedir. Mesela Romalılarda aile reisi
malında vasiyet yoluyla ve hiç bir kayda tabi olmadan dilediği
gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazan malının tamamım
yabancılara vasiyet edip, kendi varislerini mirastan mahrum
bırakabiliyordu. Daha sonra bir takım değişiklikler
yapılarak, babanın malının en az dörtte birini
çocuklarına bırakması zorunlu hale getirildi. Cahiliye
Araplarında da vasiyet sınırsız bir şekilde
vardı. Araplar, kendi akrabalarını muhtaç bırakmak
pahasına büyüklük taslamak için, mallarının
tamamını yabancılara vasiyet ediyorlar ve bununla
övünüyorlardı (Zuhayli, a.g.e., VI, 7). Demek oluyor ki, İslam
vasiyeti ihdas etmedi, hazır buldu. İslah ederek ibka etti,
hatta tavsiye etti.
Vasiyet, tüm İslam müctehidlerine göre meşrudur.
Meşruiyeti, Kitap, Sünnet ve İcma ile sabittir; Bakara suresinin
180. ayetinde: "Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir
hayır bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde
vasiyet etmek, Allah'tan korkanlar üzere bir borçtur'; 240. ayetinde
de: "İçinizden ölüp de dul eşler bırakanlara
gelince, onlar eşlerinin evlerinden çıkarılmadan bir
yıla kadar bıraktıkları terikeden faydalanmaları
hususunda vasiyet etsinler. Eğer o kadınlar kendiliklerinden çıkıp
giderlerse, iyilikle kendileri hakkında yaptıklarından size
bir günah yoktur. Allah azizdir hakimdir"buyurulmaktadır. Nisa
suresinin 11 ve 12. ayetlerinde de ölenin bazı
yakınlarının mirastaki hisseleri belirtilirken, bu
hisselerin borçlar ödendikten ve vasiyetler tenfiz edildikten sonra hak
sahiplerine ödeneceği beyan edilmektedir.
Hz. Peygamber'in hadislerinde de vasiyet teşvik
edilmiştir. Mesela İbn Ömer'den rivayet edilen bir hadiste:
"Bir Müslümanın vasiyet etmek istediği bir şey olup
da, vasiyeti yastığının altında yazılı
olmadan iki gece geçirmesi doğru değildir"
buyurmaktadır (Buhari, Vesaya, 1; Müslim, Vesaya,1-4; İbn Mace,
Vesaya, 2). Hz. Peygamber bir başka hadisinde de: "Âllah
(c.c) size, amellerinize ziyade olarak ölümünüz esnasında
mallarınızın üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme
yetkisi verdi) "buyurmuştur (İbn Mace, Vesaya, 5;
Zeylai, Nasbu'r Raye, IV, 399, 400).
Bu ayet ve hadislerin delaleti doğrultusunda
İslam alimlerinin tümü vasiyetin meşruluğunda ittifak
etmişlerdir. Dolayısıyla vasiyet İcma ile de
meşrudur (Merginani, el-Hidaye, IV, 232; İbn Kudame, el-Muğni,
VI, 444).
Vasiyetin Hükmü Prensip olarak vasiyet müstehap (Merğınani,
a.g.e., IV, 231) veya menduptur (Zuhayli, a.g.e. VIII,11). Yukarıdaki
ayet zahiren vasiyetin farz olması gerektiği izlenimi
verebilir. Çünkü ayet-i kerimede vasiyetin Allah'ın kullar
üzerinde bir hakkı olduğu vurgulanmaktadır. Ancak ulema bu
ayetin, daha sonra inen miras ayetiyle neshedildiğini söylemişlerdir.
Bu ayetin mensuh oluşunun delili sahabelerden bir çoğunun
vasiyette bulunmamalarıdır. Çünkü eğer vasiyet farz
olsaydı sahabelerin bunu terketmeleri mümkün olmazdı. Zaten
İbn Abbas ve İbn Ömer vasiyetin farz olacağı
izlenimini veren bu ayetin mensuh olduğunu söylemişlerdir
(Zuhayli, a.g.e., VIII, 12).
Vasiyetler dini açıdan beş grupta
toplanırlar:
a- Vacip vasiyetler: Bir Müslümanın
hayatında iken ödemesi gereken ama ödeyemediği borçlarını
veya başkasına ait hakları -bu borçlar Allah hakkına
taalluk edebileceği gibi kul hakkı da olabilir- ödenmesi veya
sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayısıyla
elinde birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun
varlığına dair şiir vesika bulunmayan kişinin bu
emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçların ödenmesini vasiyet
etmesi gerekir. Aynı şekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler
kendisine farz olduğu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu
olanlar hac ve zekatın edasını, orucun fidyesinin
verilmesini, kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadırlar
(İbn Kudame, a.g.e., VI, 444; İbn Abidin, Reddu'l-Muhtar, VI,
648, hayli, a.g.e., VIII, 12).
b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kişinin,
varis olmayan akrabalarına, yoksullara ve hayır kurumlarına
vasiyette bulunması müstehaptır.
c- Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancılardan
zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtır.
d- Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanların,
mallarını vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrıca
Hanefilere göre, kim olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak
da tahrimen mekruhtur.
e- Haram olan vasiyetler: Haram bir işin
yapılması için vasiyette bulunulması ittifakla
haramdır. Mesela, bir Müslümanın kilise yapılması,
şarap fabrikası inşası gibi haram olan bir şeyi
vasiyet etmesi haramdır. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrıca
meşru cihetlere bile olsa malın üçte birinden fazlasının
vasiyet edilmesi de caiz değildir. Şayet vasiyet edilmişse,
varislerin, malın üçte birisinden fazla olan kısmında bu
vasiyete uymaları mecbur değildir. Ancak, isterlerse
uyabilirler. Hambelilerdeki sahih görüşe göre bu tür bir vasiyet
mekruhtur (İbn Kudame, a.g.e., VI, 445; Zuhayli, a.g.e., VIII, 12,
13).
Vasiyetin Rüknü Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve
Muhammed'e göre vasiyetin rüknü; hibe, alım satım, icare vs.
akitlerde olduğu gibi, icap ve kabuldür. Yani, musi vasiyette
bulunacak, musa leh de kabul edecektir. Musa lehin kabulünün
bulunmaması halinde vasiyet tamamlamış olmaz. Musa lehin
kabulü, sarahaten olabileceği gibi, kabul veya red etmeden ölmesi
durumunda olduğu gibi delaleten de olabilir. Vasiyetin kabulü
ancak, musinin ölümünden sonra olur (Kasani, Bedaiu's-Sanai,
VII, 331). İmam Züfer'e göre ise, vasiyetin rüknü sadece icaptır.
Musinin vasiyetini musa lehin kabul etmesi gerekmez. Çünkü, musa
lehin durumu varisin durumu gibidir. Nasıl varis mirası red imkanına
sahip değilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkanına sahip
değildir (Haskefı, Dürrü'l Muhtac VI, 650).
Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceği
gibi vasiyete delalet eden başka kelimelerle veya yukarıda
belirtildiği gibi delaleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere
göredir. Cumhura göre ise delaleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapılması
gerekir (Zühayli, a.g.e., VIII, 18).
Vasiyetin tahakkuku için kabulün şart
olduğu görüşüne göre, kabul veya reddin fevri (icabın
hemen peşinden) olması şart değildir. Musa leh,
vasiyyeti, musinin ölümünden sonra olması kaydıyla ve
reddetmemişse uzun süre sonra da kabul edebilir. Şafiilere
göre musa lehin kabul veya red ettiğine dair bir şey söylememesi
durumunda varisler ondan görüşünü açıklamasını
talep edebilirler. Bu isteğe rağmen, görüş açıklamaktan
imtina etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayılır. Varislerin
zarara uğramamaları bakımından Şafiilerin bu
görüşü tatbike daha elverişlidir. Musa leh, kendisine
vasiyet edilen şeyin hepsini kabul veya red zorunda değildir.
Hepsini kabul veya red edebileceği gibi bir kısmını
kabul, bir kısmını reddetmesi de mümkündür (Zühayli,
a.g.e., VIII, 18, 19).
Prensip olarak musa leh vasiyeti kabul veya red
ettikten sonra bu tasarrufundan rucu edemez. Ancak, varisler buna icazet
verirlerse rucu caizdir. Varislerin hepsi veya birisi, musa lehin
kabulden sonra rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiş olur, mal
varislere geri döner. Şafii ve Hanbelilere göre musa leh
vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artı geri dönemez.
Vasiyetin Şartları
Vasiyetin sahih olması için, muside, musa
lehte ve musa bihte bulunması gereken bir takım şartlar
vardır;
a- Muside bulunması gereken şartlar:
1- Musi (vasiyette bulunan şahıs), teberrua
ehil olmalıdır. Buna göre, musi, akil, baliğ ve hür
olmalıdır. Musinin akıl sahibi olması
gerektiğinde ulema arasında her hangi bir görüş
ayrılığı yoktur. Definin, bunağın ve
baygının vasiyeti ittifakla caiz değildir. Büluğ
konusu ise ihtilafladır. Haneli ve Şafiilere göre musinin
baliğ olması şarttır. Maliki ve Hanbelilere göre
şart değildir. Onlara göre mümeyyiz olan çocuğun (on
yaşı temyiz çağı kabul ediyorlar) vasiyetleri geçerlidir.
Sefahet sebebiyle kendisine hacr konulmuş olan
mahcudun vasiyeti temelde ittifakla caiz olmakla birlikte bazı
teferruatta mezhepler arasında ufak tefek görüş
ayrılıkları vardır. Hanefilere göre mahcurun
vasiyetinin geçerliliği, vasiyetin fakirlere veya bir hayır
kurumuna olması ile kayıtlıdır. Zengin için yapacağı
vasiyet geçerli değildir. Diğer mezheplere göre ise böyle bir
şart yoktur. Ancak Şafiilere göre iflas sebebiyle hacr
edilenin vasiyetinin cevazı, alacakların icazetine
bağlıdır.
Sarhoşun vasiyeti Şafiilerin dışındaki
ulemaya göre mutlak olarak geçerli değildir. Çünkü aklı
başında değildir. Şafiilere göre ise haram bir
şeyden dolayı sarhoş olanınki sahihtir.
Kafirin vasiyeti ittifakla caizdir (Merğınani,
a.g.e., IV, 234 vd., İbn Kudame, a.g.e, VI, 558 vd., Zühayli a.g.e,
VIII, 24 vd).
2- Musi, vasiyet ettiği mala malik
olmalıdır. Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir malı
vasiyet etmesi caiz değildir.
3- Musi vasiyeti kendi rızası ve hür
iradesi ile etmiş olmamalıdır. İkrah, şaka veya
hata ile yapılmış olan vasiyetlerin geçerliliği
yoktur.
b- Musa lehle ilgili olan şartlar:
1- Musa leh, mevcut olmalıdır. Ana
karnındaki cenin de mevcut sayıldığı için,
cenine yapılan bir vasiyet geçerlidir.
2- Musa leh belli olmalıdır. Kim olduğu
bilinmeyen meçhul bir şahsa vasiyet caiz değildir.
3- Musa leh mal edinmeye müstehak birisi olmalıdır.
Dolayısıyla köle için yapılan vasiyet geçerli sayılmamıştır.
4- Musa leh, musi'in katili olmamalıdır. Murisi
öldüren katil, mirastan mahrum olduğu gibi, musisini öldüren
musa leh de vasiyetten mahrum edilir. Bu görüş, Hanefi ve
Hanbelilere göredir. Şafii ve Malikilere göre katile vasiyet
yapılabilir.
5- Musa leh, musinin varisi olmamalıdır.
Varise vasiyet caiz değildir. Şayet birisi varisine vasiyette
bulunmuşsa, bu vasiyetin geçerliliği diğer varislerin
rızasına bağlıdır.
6- Musa leh, haram bir cihet olmamalıdır.
Kumar salonu yapılması, şarap fabrikası
inşası gibi haram bir cihet için yapılmış olan
vasiyetler ittifakla geçersizdir. Vasiyet ciheti aslında mübah
olmakla beraber, bir masiyete vesile olabilecek cinsten ise -fasıkların
fısklarını icra edebilmeleri için yardımlaşmalarını
sağlayacak bir tesis inşası gibi- Hanefi ve Şafiilere
göre geçerli, Maliki ve Hanbelilere göre batıldır.
c- Musa bihte bulunması gereken şartlar:
1- Musa bih mal olmalıdır. Mal,
taşınır ve taşınmaz bir mal olabileceği
gibi, hak ve menfaat da olabilir. Bir kimse mesela evinin mülkiyeti
varislerinin olması şartıyla, süknasını (içerisinde
oturma hakkı) bir başkasına vasiyet edebilir.
2- Musa bih olan mal, mütekavvim (Müslümanlar katında
değeri olan bir mal) olmalıdır. Bir Müslümanın
başka bir Müslüman için şarap, domuz gibi mütekavim olmayan
bir şeyi vasiyet etmesi caiz değildir. Aynı şekilde,
bir kimsenin ölümünden sonra peşinden ağıt okunması
için vasiyette bulunması caiz olmaz.
3- Temliki kabil olmalıdır. Bundan maksat;
vasiyet edilen alın şer'i akitlerden bir akitle sahip olunması
sahih bir mal olmalıdır. Binaenaleyh, henüz ana karnına düşmemiş
bir yavruya vasiyet caiz değildir.
4- Vasiyet edilen mal muayyense, vasiyet edilirken, musinin
mülkü olmalıdır.
5- Musa bihin masıyet veya şer'an haram olan
bir şey olmaması gerekir. Mesela kabrin gösterişli bir
şekilde yapılması için vasiyette bulunmak caiz değildir.
6- Musinin varisi varsa, musa bih terikenin üçte
birinden fazla olmamalıdır. Şayet üçte birden fazla
olursa, fazla olan miktardaki vasiyetin edası varislerin icazetine
bağlıdır. Bu Hanefilerin görüşüdür. Şafii,
Maliki, ve Hanbelilere göre ise, murisin varisi olmasa bile terikenin
üçte birini aşan miktardaki vasiyet batıldır. Çünkü bu
durumdaki birinin malında tüm Müslümanların hakkı
vardır (Merğınani, a.g.e., IV, 232; İbn Kudame, VI,
563; Mevsıli, el-İhtiyar li Ta'lili'l-Muhtar, V, 62; Bilmen,
a.g.e., 122-127; Zühayli, a.g.e., VIII, 26-53).
Vasiyetin Hukuki Hükümleri
Vasiyet, bütün alimlere göre lazım
(bağlayıcı olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur.
Vasiyette bulunan vasiyete karşılık bir şey
almamaktadır. Dolayısıyle, ister sağlıklı
halinde, ister hastalık halinde vasiyet etmiş olsun,
istediği zaman vasiyetinin tamamından veya bir
kısmından dönebilir (İbn Kudame, a.g.e., IV, 518;
Zeylai, Tebyinü'l-Hakaik, VI,186; Meydani, el-Lilbab
Şeriru'l-Kitap IV, 178; Şirbini; Muğni'l-Muhtac, III,
71, 72).
Şartlarını haiz olan bir vasiyet
sahihtir. Vasiyet mutlaksa, musi öldüğünde ve musa leh kabul ettiği
andan itibaren, bir zamana veya şarta bağlı ise
şartın tahakkuku ve zamanın gelmesinden itibaren vasiyet
edilen mala malik olur. Vasiyetin infazı miras taksiminden önce
gelir. Ölünün bıraktığı terikede yapılacak ilk
işlem, techiz ve tekfin, sonra borçların ödenmesi, peşinden
de vasiyetlerin infazıdır (Seyyid Şerif Cürcani,
Şerhu Feraizi Siraciyye, 2-5).
Musa bih muayyen bir mal ise sadece ona bağlıdır.
Dolayısıyla henüz mşa lehin eline geçmeden telef olursa
vasiyet de batıl olur. Musinin başka malları olsa o
mallarla musa lehin hiç bir ilgisi yoktur. Vasiyet, bir mal çeşidinin
belirli bir oranı ise, vasiyet edildiği esnada mevcut olan mala
taalluk eder.
Vasiyye bil'l-menfaa
Hanefilere göre menfaatten maksat, bir kölenin
hizmeti, bir evde oturma hakkı ve geliri, bahçe ve tarlanın
ürün ve kirasıdır (Kasani, a.g.e., VII, 352).
Dört mezhep imamına göre menfaatin vasiyeti
caizdir. Daha önce aynıların vasiyetinde vasiyet edilen
malın terikenin üçte birinden fazla olmayacağına
değinilmişti. Bu oranın, menfaatte nasıl takdiri
yapılacaktır? Bu konu mezhepler arasında değişik
değerlendirilmiştir; Hanefiler ve Malikiler menfaati vasiyet
edilen malın değerine bakarlar. Şayet bu mal terikenin
üçte birini aşmıyorsa, süresi ne olursa olsun vasiyet uygulanır.
Fakat, bu mal terikenin üçte birinden daha fazla olursa, üçte biri
kadarı geçerli, kalanı geçersizdir. Yani bu mezheplere göre
itibar, menfata değil, menfaati vasiyet edilen aynadır.
Şafii ve Hanbeli mezheplerine göre, muteber olan, mal değil,
malın vasiyet müddetindeki menfaatidir. Çünkü musa bih,
menfaattir. Hanbelilerden bir görüşe göre, müddetin sınırsız
olması halinde, Hanefilerde olduğu gibi aynın
kıymetine itibar edilir (Zühayli, a.g.e., VIII, 86, 87).
Menfaatin elde edilmesi ya musa lehin bizzat
kendisinin kullanması ile veya kiraya verip kirasını
alması ile gerçekleşir. Şayet musi, vasiyet ederken
bunlardan birisini kayıtlamamışsa, musa leh dilediği
şekilde istifade edebilir. Fakat, bir menfaat türü ile kayıtlamışsa
Hanefilere göre bu kayda uymak zorundadır. Aksine hareket edemez.
Dolayısıyle, kendisinin oturması için, oturma hakkı
vasiyet edilen birisinin, evi kiraya vererek kirasını
alması caiz olmaz. Şafii ve Hanbelilere göre, musa leh,
böyle bir kayda uymak zorunda değildir. İstediği
şekilde faydalanabilir.
Bir malın menfaati, musa leh ile varisler arasında
müşterek ise, dilerlerse malı kiraya verip kirasını bölüşürler,
dilerlerse ve mal müsaitse malı aralarında bölüşüp her
biri muayen bir kısmının menfaatini alır. Üçüncü
bir yol olarak da malı münavebeli olarak kullanabilirler (İbn
Âbidin, Reddu'l-Muhtar, VI, 691 vd.).
Vasiyet edilen menfaat geçici olabileceği gibi, süresiz
de olabilir. Şayet belirli bir süreye münhasırsa veya sonu
gelecek bir cihete ise malın kendisi musinin varislerine aittir.
Sürenin bitiminde onlara döner. Fakat, bir malın menfaati
sınırsız olarak ya da mutlak olarak vasiyet edilmiş ve
musa leh sonu gelmeyen bir türdense o aynı vakıf hükmündedir
(Zühayli, a.g.e., VIII, 92, 93).
İkinci Manada Vasiyet
Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuğuna
ait mali işleri yapması veya terikesinde tasarrufta
bulunması için birisini yetkili kılmasının, vasiyetin
fıkıh ıstılahındaki ikinci manası
olduğunu söylemiştik. Akıl hastalığı,
bunama, akıl zaafı ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf
yetkisi elinden alınmış ve işlerin yürütmesi için
birisi tayin edilmişse buna da kayyum denilir. Kayyum vasi
mesabesindedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku, II,
276). Şimdi de kısaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralım.
Bir kimseyi, mallarında veya çocuklarının
işlerinde tasarruf etmekte yetkili kılan kişiye musi,
yetkili kılınan şahsa vasi veya musa ileyh, bu zatın
sahip olduğu sıfata da vesayet denilir. Bu anlamda iki türlü
vasi vardır:
1- Vasıyyi Muhtar: Kişi tarafından seçilmiş
olan vasidir. Yani, bir kimse ölümünden sonra bıraktığı
terike veya çocukları ile ilgili işlerde tasarruf etmesi için
birisini yetkili kılarsa buna vasiyi muhtar (seçilmiş vasi),
vasiyyul-meyyit (ölenin vasisi), vasiyyu'l-eb (babanin vasisi) denilir.
2- Vasiyyi Mensup (tayin edilmiş vasi): Yukarıda
söylenilen işleri yapabilmesi için hakim tarafından tayin
edilmiş olan vasidir. Buna vasiyyu'l kadi (hakimin vasisi) da
denilir (Bilmen, a.g.e., V, 6).
İslam hukuku prensip olarak vasi tayin etme
yetkisini babaya vermiştir. Şayet baba vefat etmeden önce
birisini vasi seçmişse çocuğun mallarında tasarruf etmek
onun hakkıdır. Şayet seçmemişse ve varsa, sıra
dede (babanın babası) ve onun tayin ettiği vasidedir. O da
yoksa o zaman vasi tayini hakimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki,
çocuğun malı üzerindeki tasarruf yetkisi sırayla, baba,
babanın vasisi, babanın vasisinin vasisi, dede, dedenin
vasisi, dedenin vasisinin vasisi ve hakimin vasisine aittir (Mecelle,
madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196). Anne, kardeş, amca gibi
akrabaların küçüğün malı üzerinde tasarruf yetkileri
yoktur (Karaman a.g.e., II, 276).
Vesayet, musinin icabı ve vasinin kabulü ve
meydana gelir. Tek taraflı bir irade yeterli değildir,
dolayısıyla vasinin kabulü şarttır. Vasinin, akil,
baliğ, hür ve taarrufa ehil olması gerekir. Bir gayri müslimin,
Müslüman üzerindeki vesayeti caiz değildir.
Vasinin, çocuğun malı üzerindeki
tasarrufu, küçüğün menfaatının kesin veya muhtemel
olmasına bağlıdır. Kesin zararına olan
tasarrufları ise geçerli değildir. Buna göre, vasi, küçüğün
malından hibe, tasadduk gibi bir yolla teberruda bulunamaz. Hibe ve
sadaka kabulü gibi mutlak menfaat olan tasarruflara yetkilidir. Kara da
zarara da ihtimali olan alım satım gibi tasarruflarda gabni
fahiş * derecede zararına olmayacak tasarruflarda bulunabilir
(Karaman, a.g.e., II, 276). Şayet vasiyyi muhtarın küçüğün
malındaki tasarrufunda hıyaneti görülürse, hakim tarafından
azledilir. Ama bir hıyaneti söz konusu olmazsa, bir görüşe göre
azletemez, diğer bir görüşe göre azlederse geçerlidir fakat
günahkar olur. Hakim kendi tayin ettiği vasiyi ise istediği
zaman ve hiç bir kayda bağlı olmadan azledebilir (Bilmen,
a.g.e., V, 182).
Bir vasi vesayet işlerini tek başına görmekten
aciz ise hakim ikinci bir vasi tayin edebilir. Ayrıca baba veya
dedenin de birden fazla kişiyi vasi tayin etmesi mümkündür. Bu
durumda vasilerden birisinin tek başına tasarrufta bulunma
yetkisi yoktur. Şayet bulunur da yetimin malı zayi olursa bu
malı tazmin etmek zorundadır.
Vasiyi muhtar vesayeti kabul ettiği zaman, musinin
vefatından sonra artık vesayeti terk edemez. Hakimin tayin ettiği
vasi ise istediği zaman kendisini vesayetten azledebilir. Ancak daha
önce hakime haber vermesi gerekir. Vasiyyi muhtar, ücret alamaz,
vasiyyi mansup ise hakimin takdiri ile belirli bir ücret alabilir. Ancak,
vasıyyi muhtarın da muhtaç olması kaydıyla yetimin
malından yemesi caizdir (Bilmen, a.g.e., V, 205 ; Zuhayıs,
a.g:e, VIII,148).
Vesayet, vasi tayin eden kişi veya mercinin azli,
çocuğun büyümesi, zamana bağlı olan vesayetlerde sürenin
bitimi, belirli bir iş için vasi kılınması halinde o
işin yapılmış olması, vasinin aklını
kaybetmesi, fıska mübtela olması ve ölümü ile sona erer
(Zühayli, a.g.e., VIII, 149).
Hadis Usülü Istılahında Vasiyet
Hadis usulü ilminde Vasiyet, hadis tahammül yollarından
birisidir. Sefere çıkacak veya ölmek üzere bir şeyh (hadis
bilgini) in, rivayet etmekte olduğu bir kitabı bir şahsa
Vasiyet ederek bırakması demektir. Bu ilimde, vasiyette bulunan
şeyhe, musi, kendisine kitap bırakılan öğrenciye musa
leh denilir.
Vesayet yoluyla hadis tahammülünün caiz olup olmadığı
bu sahanın bilginleri arasında
tartışmalıdır. İçlerinde Nevevi'nin de bulunduğu
bir gruba göre caiz değil, bir başka gruba göre caizdir. Caiz
görenler de bu yolu hadis tahammül şekillerinin en alt seviyesi
olarak kabul etmişlerdir. Vasiyet yoluyla tahammülü kabul edenler,
şeyhi bu vasiyetiyle öğrencisine muayyen bir şey
vermiş, ve onun kendi rivayetlerinden birisi olduğunu kabul
etmiş gibi telakki ederler. Vasiyet edilen bir kimsenin rivayet
sırasında vasiyet edenin sözlerini fazla veya eksik olmadan
aynen aktarması gerekir (Suyuti, Tedribu'r-ravi fı
Şerhi Takribi'n Nevevi, II, 59, 60; Tehanevi, a.g.e., II,1526; Yaşar
Kandemir, Hadis İlimleri ve Hadis Istılahları, trc. 79,
80).
Hüseyin KAYAPINAR
3-)Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şey
Örnek:Şimdiki hür Türkiye halkının yarınki hür Türkiye halkına vasiyeti işte budur. R. E. Ünaydın
4-)Vasiyetname.
5-)Bk. tutsu
Bu bilgi faydalı oldu mu ?





- Vasiyetim beni gömerken çorabımla gömün
- Esad'dan şok Vasiyet : 'Kaybedersem bu iki ülkeyi vurun'Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın generalleri ile yaptığı gizli bir toplantıda ölmesi halinde vurulacak 2 ülke ismi verdiği iddia edildi.
- Venezuela Anayasası'na göre parlamento başkanının geçici devlet başkanı olması gerekirken, Küba'da ameliyat olduğu için yemin törenine katılamayan Chavez, kendisine bir şey olması durumunda yerine Maduro'nun geçmesini Vasiyet etmişti.
Sizde içinde Vasiyet kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
