Çocuk Nedir
Çocuk Nedir ? Çocuk Ne demek ?
1-)Alm. Kind (n), Fr. Enfant (m), İng. Child. İnsan yavrusu. Her ailenin gönülden istediği, evin neşesi olan çocuk; gelecek günlerin kurucusu, teminatı, cemiyetin de temelidir. Çocuğun beden ve ruh sağlığı için gösterilen gayret, fedakarlık ve bu uğurda yapılan çalışmalarla cemiyet sağlam temellere oturabilir. Her şeyimiz, yarının büyükleri için olmalıdır.
Çocuk denilen varlık iyi tanınmalı, onun özelliklerine uygun tedbirler zamanında alınmalıdır. Böylece çocuk tehlikeli dönemlerini kolayca geçebilir ve kendisini koruyabilecek çağa sağlam erişebilir.
Çocuk Bakımı
Çocuk bakımını doğumdan önce ve doğumdan sonra olarak ikiye ayırmak mümkündür. Doğum öncesi bakımda esas olan, doğuma hazırlanan anne olacaktır. Annenin hamilelikte geçirdiği salgın hastalıklar, ruhi sarsıntılar, beslenme bozuklukları anneyle beraber çocuğu da etkiler. Bu sebeple hamilelerin belli aralıklarla bir kadın doğum hekiminin kontrölü altında takib edilmesi gerekir. Ülkemizde köylerde gezici ebeler, ana-çocuk sağlığı teşkilatı, kasabaların sağlık merkezleri, doğum evi ve hastaneleri bu hizmet için kurulmuştur.
Her anne babanın en büyük arzusu ve mutluluğu, sıhhatli bir yavruyu bağrına basmak, onu en iyi şekilde büyütüp yetiştirebilmektir. Canlılar içinde en zor büyüyen ve en fazla bakım isteyeni insan yavrusudur. Bu bakımdan çocuk sahibi olmayı istemek demek, her türlü sorumluluk ve fedakarlığa hazır olmak demekdir. Bu ise ancak kadınların bedeni ve ruhi bakımdan analığa hazır olmaları ile mümkündür.
İlk çocuğunu dünyaya getirecek annenin yaşı hem kendisi hem de doğacak çocuğun sağlığı açısından önemlidir. En uygun doğum yapma yaşı 18-26 yaşlar arasıdır. Yaşı 16’dan küçük veya 40’dan büyük olan kadınların çocuk doğurması mahzurludur.
Çocuk, anne rahmine düştüğü andan büluğ çağının sonuna kadar sürekli büyüyen ve gelişen bir varlıktır. Büyüme, vücut ölçülerinin gözle fark edilir şekilde artması; gelişme ise biyolojik fonksiyonların gelişimi ve olgunlaşmasını ifade eden bir deyimdir.
Büyüme ve gelişme çeşitli çağlarda hızlanma ve yavaşlama göstermesine mukabil, sürekli bir olaydır ve belirli bir sıra takib eder. İlk yaşta baş, daha sonra azalar (kol ve bacaklar) ve büluğda da gövde büyümesi ön plandadır. Gelişme de gene belli bir sırada olur, mesela bebek önce başını tutar, daha sonra oturur, belli bir zaman sonra da yürür.
Yeni Doğan Bebek
Çocuğun hayatındaki ilk ağlama doğar doğmaz olur. Normal, sağlıklı bir bebek, doğumdan hemen sonra nefes alır ve ağlar. Bu, onun canlı olarak dünyaya geldiğini gösteren ilk işarettir. Doğumu takib eden ilk dört haftalık döneme, yeni doğan dönemi denir. Bu sürede çocuk, dış dünyaya uyum sağlayabilmek gayesiyle büyük bir çaba gösterir. Yeni doğanın derisi gül pembesi renkte ve incedir, kolayca tahriş olabilir. Yeni doğan bebeklerde genellikle doğumdan sonraki ikinci veya üçüncü günlerde sarılık görülebilir. Buna fizyolojik sarılık ismi verilir. Bu normal olup telaşlanmamalıdır. Bu sarılık 8- 10. günlerde kendiliğinden kaybolur. Sarılık, doğar doğmaz veya ilk 24 saat içinde ortaya çıkarsa hemen doktora başvurmalıdır. 10 günden fazla devam eden sarılıklarda da doktora gitmelidir.
Normal yeni doğan bir bebeğin omuzlarında, sırtında, alın ve yanaklarında kısa tüyler bulunur ve birkaç gün içinde dökülür. Ayrıca ileride esmer tenli olacak bebeklerin bel bölgesinde, kaba etlerinde çürüğü andıran morumtrak lekeler görülebilir. Bunlar, normal çocuklarda bulunur ve bir yaşına doğru kaybolur.
Yeni doğan bebeğin başı vücuduna göre biraz büyükçedir. Baş kemikleri doğumda henüz tam birleşmemiştir. Tam tepede ve alnın üstünde olmak üzere iki tane bıngıldak bulunur. Bazı çocuklarda doğumda saçlar çok, bazılarında ise azdır. Bu saçlar ilerideki saçları hakkında bilgi vermez. Çünkü bunlar ilk 3 ay içinde dökülür ve yerine yenileri çıkar. Saçlar 9. aydan itibaren çoğalır. Yeni doğan çocuğun gözleri ilk günlerde kapalı ve şiştir. Gözlerin bu dönemdeki rengi sonradan değişir ve kalıcı rengi 9-10. aylarda ortaya çıkar. Kız ve erkek çocuklarında anne hormonlarının etkisi altında memedeki süt bezlerinin şişmesine sık rastlanır. Böyle şişmeler için hemen telaşlanmamalı, memeler katiyen oğuşturulmamalı, sıkılmamalı ve temiz tutularak mikroplardan korunmalıdır. Bir yaşına geldiği halde hala yumurtalıkları (hayaları) yerine inmeyen erkek çocukları mutlaka doktora götürülmelidir. Aksi takdirde ileride kısırlığa yol açabilir.
1. Bebeğin özellikleri ve ihtiyaçları: Yeni doğan bir bebek zamanının büyük bir bölümünü uykuda geçirir. İlk günlerde yaklaşık 20 saat uyur. Uyanır uyanmaz ilk yaptığı şey ağlamaktır. Uykusu ve uyanıklığı karnının aç olup olmaması ile yakından ilgilidir. Bu sebeple gece ve gündüzü ayırmadan 24 saatte 6-8 kere uyanır. Her uyandığında da beslenmek isteğiyle ağlar. Uyanma araları bazı çocuklarda çok düzenli olup, bunlar üç saatte bir uyanırlar. Bazıları ise beslenmek için güçlükle uyandırılabilirler. Zamanla bebek düzenini bulur, uyanık kaldığı süre uzar, beslendikten sonra hemen uyumayıp kendisini besleyene ve etrafına bakınmaya başlar. Böylece dış dünyayı tanımaya çalışır.
İlk dışkısını doğumdan sonraki ilk 12 saat içinde yapar. 48 saat içinde hiç dışkı yapmaması bir hastalık işaretidir. Bebeğin doğumu takib eden ilk 4-5 günde yaptığı koyu renk ve yapışkan dışkıya “mekonyum” denir. Daha sonraki günlerde dışkı normal rengini bulur. Anne sütüyle beslenenlerde dışkı, yumurta sarısı; inek sütüyle beslenenlerde daha açık sarı ranktedir. Yeni doğan bebek doğumdan sonraki ilk 3-5 günde ağırlığının 200-300 gr kadarını kaybeder. Bu günlerde bebeğin ateşi yükselebilir. Buna susuzluk ateşi denir ve bir hastalık belirtisi değildir. Normal yeni doğan, daima doğar doğmaz ilk idrarını yapar. İdrar yapma 24-48 saatten fazla gecikirse veya idrar yaparken ağladığı fark edilirse mutlaka bir hekime başvurmalıdır. Bebeğin ağlaması, ihtiyaçlarını çevresine bildirmek için kullandığı bir haberleşme yoludur. Tabii ihtiyaçlarının karşılanması dışında ağlama ve bağırma; bir sıkıntı, bir hastalık belirtisi olarak değerlendirilmelidir. Sıkı kundakta sarılı olması, burnunun tıkalı olması, gazının çıkarılmaması, birer ağlama sebebidir. Evde rahatlatmak için alınan tedbirlere rağmen çocuğun ağlamaya devam etmesi halinde bir hekime başvurulmalıdır.
Çocuğun ağlamasından sıkılmamalıdır. Çünkü çocuğun bu ağlaması; zikir, tehlil ve Allahü teala için hamddır. Anası ve babası için ise, dua ve istiğfardır. Nitekim; “Müminin çocuğu, dört ay “La ilahe illallah”; dört ay “Muhammedün Resulullah” ve dört ay “Allahümmağfir li ve livalideyye”=Ya Rabbi, beni ve anamı-babamı mağfiret eyle, der.” buyurulmuştur.
Çocuğun ağlamasının başka sebepleri de olabilir. Mesela çocuk sık nazara uğrar. Peygamber efendimiz bir gün evine gelince ağlayan bir çocuk sesi işitti. Hemen; “Bu çocuğunuzda ne var da ağlıyor, göz değmesine karşı bir şey yaptırmadınız mı?” buyurdu.
2. Bebekte duyuların gelişmesi:
a) Görme: Yeni doğmuş bir bebeğin henüz görme kabiliyeti yoktur. Bu, kör olduğu manasına gelmez. Görmek için gerekli bütün esas unsurlar olduğu halde, gözün en mühim tabakası olan retina tabakasının tam teşekkül etmeyişindendir. Göz rengi hemen bütün çocuklarda mavimsi olup, esas rengini daha sonra alır. Görme kabiliyeti 1,5-2 aylıktan sonra ortaya çıkar.
b) İşitme: Çocuk ana rahmindeyken bile bu duyu mevcuttur. Sese karşılık olarak başın çevrilmesi ilk haftadan sonra olur.
c) Tad alma: Çabuk gelişir, birkaç günlük bebek bile acıyla tatlıyı ve tuzluyu ayırd edebilir.
d) Koku alma: Bu duyu da iyi gelişmiştir. Fena birşey koklatılırsa çocuk başını çevirir.
e)Dokunma duyusu: Ana rahmindeyken bile vardır. Doğumdan sonra giderek artar. Dokunma hissi derinin muhtelif yerlerinde başka başkadır. Hassasiyet el içi ve ayak altında en fazladır. Bebekte en hassas yerlerden biri de yüz derisidir. Dudaklarına, yanağına dokunan bir şeyi arar, emmek ister, soğuk ve sıcağı çok iyi hisseder.
Yeni Doğan Bebeğin Bakımı
İlk yapılacak iş ağız ve burun temizliğidir. Bebek baş aşağı tutulur. Temiz bir gaz bezi ile ağız içindeki rahim sıvısı temizlenir. Her iki göze, içinde % 1 gümüş nitrat bulunan göz damlası damlatılır. Kesilmiş göbeği üzerine mersol sürülüp temiz bir gazlı bezle kapatılır. Odanın ısısı 22-24 derece olmalıdır. Annesine verilmesi doğumdan sonraki ilk 1-2 saat içinde olmalıdır.
Bebeğin, en fazla sevgiye ihtiyacı vardır. Hayatın ilk günlerinde bir bebek için en önemli şey acıkmak ve beslenmektir. Birkaç hafta içinde kendisine yaklaşan bir kimsenin sesini işitir işitmez huzursuzluğu geçer ve ağlamasını keser. Çocuklar doğumdan kısa bir zaman sonra beslenme ve diğer ihtiyaçlarının giderilmesinin yanısıra ilgi de beklerler. Çocuğu okşama, kucakta sallama, kendisine seslenme gibi sevgi ve şefkat gösterilerine “analık etme” denir. Normal bir bebek, doğumdan hemen sonra bu analık sevgisini bekler. Çocuktaki ana sevgisi ihtiyacı, beslenme gibi temel ve doğuştan olan bir ihtiyaçtır. Bu, çevresine güvenini sağlar.
Beslenme
Canlı yaratıklar içinde beslenmesi, bakım ve yetiştirilmesi için özel itina ve bilgi isteyen varlık, insan yavrusudur. Çocuk sağlığının tam manası ile korunması için beslenme esaslarının çok iyi bilinmesi gereklidir. Çocuk bakımında beslenme başta gelir. Alınan besinler; büyüme, günlük hareket, yıpranan hücreleri tamir ve vücut ısısının te’mininde kullanılır.
a) Anne sütüyle beslenme: Çocuğun yeterli beslenmesi için tek tabii gıda vardır; bu da “anne sütü”dür. Anne sütü kendi yavrusu için en ideal süttür. Hiç bir süt anne sütünden daha iyi olamaz. Anne sütü alan çocukta hastalıklar daha az görülür. Temizdir, mikropsuzdur, ısınmıştır, kullanılmaya daima hazırdır. Hazmedilmesi kolaydır, antikorlar (mikrop öldürücü maddeler) ihtiva eder. Emzirme sırasında bebek-anne yakınlığı ve bağlılığı yıllarca, hatta ömür boyu sürecek sevgi bağını geliştirir. Emzirmenin, annenin vücut güzelliğini bozacağı görüşü yanlıştır. Ayrıca çocuklarını emziren annelerde, kadınlarda en sık rastlanan meme kanseri daha az görülmektedir.
Genel olarak annenin alışkın olduğu yemeklerden hepsini yemesinde çocuk için bir mahzur yoktur. Ancak anne her zaman kendisine rahatsızlık verdiğini bildiği yiyecekleri yememelidir. Annenin emzirirken aldığı ilaçlara da dikkat etmesi gerekmektedir.
Emziren annenin yiyeceklerinde her zamanki yemeklerine ilave olarak günde 1 kg yoğurt veya süt bulunmalı, mümkün olduğu kadar bol sebze, salata, meyve yemeli, portakal veya başka meyve sularından 1-2 bardak içmelidir. Annenin sütü bolsa her emzirmede değiştirerek yalnız bir meme verilmemeli, sütün az olduğu hallerde her iki meme sırası değiştirilerek verilmelidir. Memeyi tamamen boşaltmak için 15-20 dakika emzirmek yeterlidir.
İlk 24 saat içinde, her 2-4 saatte bir 5 dakika emzirilmesi kafi gelebilir. Bundan sonraki 24 saat içinde ise her 3-4 saatte bir 5 dakika ve daha sonraki günlerde her 3-4 saatte bir 15-20 dakika emzirmeye gayret edilir.
Anne sütüyle beslenme bazı hallerde arzu edilmez. Bunlar; annenin bulaşıcı hastalığı olması, ikinci bebeğe hamilelik, sara nöbetleri geçiriyor olması, uyuşturucu veya sütle bebeğe geçen ilaçları alıyor olmasıdır.
b) Karışık beslenme: Emdiği anne sütü ile tam doymayan bebeklerin gıda ihtiyaçları hayvan (inek) sütü ile tamamlanacaktır. İlk 8 haftada süt ve su yarıyarıya, 8. haftadan 3. ayın sonuna kadar 2 süt 1 su hesabıyla sulandırma yapılır.
c) Su ve diğer besinler: Daha ilk günlerden çocuğa süt saatleri arasında ara sıra su vermelidir. Suyu 2 dakika kaynattıktan ve oda ısısına gelinceye kadar soğuttuktan sonra içirmelidir. Meyve sularından en uygun olanlar elma, portakal, şeftali sularıdır. Meyve sularını taze olarak hazırlamalıdır. Pirinç ununda barsağı zedeleyebilecek selülozlar bulunmadığı için ilk aylarda ve özellikle ishale isdidatlı çocuklarda tercih edilir. Muhallebi, çocuğun yaşına göre sulandırılmış süte veya saf süte un ve şeker ilavesiyle hazırlanır. Mesela 20 gr süte iki çay kaşığı pirinç unu ve iki çay kaşığı şeker ilave edildikten sonra yarım saat kadar kaynatılır. Unlu mamalar her ne çeşitte verilirse verilsin, vücudun mineral eksikliğini ve protein ihtiyacını yalnız başına karşılayamaz. Onun için sebze ve meyvelere de hemen başlanması gerekir. Meyvelerden en iyisi muz ve haşlanmış elma püresidir. Muz ezilerek ve sütle karıştırılarak daha yumuşak bir kıvama getirilir. Çocuk 4 aylık olunca sebzelere başlama zamanı gelmiştir. Havuç, kabak, ıspanak, yeşil fasulye, pancar, domates, patates, soğan, karnıbahar ve kereviz en faydalı sebzelerdir. Başlangıçta sebzeyi almakta zorluk çıkaran çocuklara sebzenin suyu verilerek (kaynatıldıktan sonra) hiç olmazsa bir kısım faydalı maddenin vücuduna gitmesi sağlanabilir. 4. ayın ilk yarısında yumurta sarısını çocuğa vermeye başlamak faydalı olur. Yumurta sarısı katı olarak verilmelidir. Kıymetli bir gıda olan yumurta aynı zamanda vitaminler ve demir bakımından da zengindir. Yumurtanın taze olmasına azami dikkat gösterilmelidir. Et, genel olarak altıncı ayda eklenir ve ilk verilen etler tavuk ve kuzu ciğeri, beyin ezmesi olmalıdır. Usulüne göre hazırlanır ve yedirilir.
OKUL ÖNCESİ TÜRK ÇOCUKLARININ
GELİŞİM ÖLÇÜMLERİ
Kız Çocuklar
Ağırlık (Kg) Boy (Cm) Baş Çev. (Cm)
Yaş : Orta : S.S. : Orta : S.S. : Orta : S.S.
1 ay : 3.6 : 0.7 : 54.7 : 1.8 : 36.0 : 1.0
3 ay : 6.0 : 0.8 : 59.8 : 2.8 : 39.7 : 1.1 :
6 ay : 7.5 : 1.0 : 65.7 : 3.1 : 42.0 : 1.2 :
9 ay : 8.4 : 1.1 : 70.1 : 2.8 : 43.4 : 1.2 :
12 ay : 9.0 : 1.0 : 73.6 : 2.9 : 44.4 : 1.2
18 ay : 10.6 : 1.3 : 79.5 : 4.4 : 45.7 : 1.3 :
2 yıl : 11.7 : 1.4 : 84.4 : 5.0 : 46.7 : 1.3
2.5 yıl : 12.6 : 1.7 : 88.9 : 5.6 : 47.5 : 1.4 :
3 yıl : 13.6 : 1.8 : 93.1 : 6.0 : 48.1 : 1.4
3.5 yıl : 14.6 : 2.0 : 96.9 : 6.4 : 48.6 : 1.4
4 yıl : 15.6 : 2.2 : 100.4 : 6.7 : 49.0 : 1.5
4.5 yıl : 16.5 : 2.4 : 103.6 : 7.0 : 49.4 : 1.5
5 yıl : 17.5 : 2.5 : 106.4 : 7.2 : 49.8 : 1.5
6 yıl : 19.5 : 2.9 : 110.8 : 7.6 : 50.4 : 1.5
(S.S.: Sıtandart Sapma)
Erkek Çocuklar
Ağırlık (Kg) Boy (Cm) Baş Çev. (Cm)
Yaş : Orta : S.S. : Orta : S.S. : Orta : S.S.
1 ay : 4.3 : 0.5 : 55.6 : 2.9 : 36.7 : 1.0
3 ay : 6.1 : 0.8 : 60.9 : 3.2 : 40.6 : 1.1
6 ay : 7.9 : 1.0 : 67.5 : 3.4 : 43.1 : 1.2
9 ay : 9.0 : 1.1 : 72.3 : 3.5 : 44.6 : 1.4
12 ay : 9.9 : 1.1 : 75.6 : 3.6 : 45.7 : 1.4
18 ay : 11.1 : 1.3 : 80.7 : 3.9 : 47.0 : 1.3
2 yıl : 12.1 : 1.5 : 85.3 : 4.0 : 47.8 : 1.3
2.5 yıl : 13.1 : 1.6 : 89.5 : 4.2 : 48.4 : 1.3
3 yıl : 14.1 : 1.7 : 93.3 : 4.3 : 48.9 : 1.3
3.5 yıl : 15.1 : 1.9 : 96.9 : 4.5 : 49.3 : 1.3
4 yıl : 16.1 : 2.1 : 100.2 : 4.9 : 49.7 : 1.3
4.5 yıl : 17.1 : 2.2 : 103.5 : 5.5 : 50.0 : 1.3
5 yıl : 18.1 : 2.4 : 106.7 : 6.3 : 50.3 : 1.3
6 yıl : 20.2 : 2.7 : 113.5 : 8.9 : 50.8 : 1.4
Normal bir çocukta önemli gelişme noktalarının zamanları:
Yüzükoyun yatarken başını yerden kaldırma : 3-4 hafta
Eşyayı gözüyle takib etme ve bakıcısına
gülümseme : 2 ay
Elleri ağzına götürme ve eşyalara uzanma : 2 ay
Kendi elleriyle oynaması : 3 ay
Gözlerini sesin geldiği tarafa çevirme
ve annesini tanıması : 3-4 ay
Başını rahat dik tutması,
eline verileni ağzına götürmesi : 6 ay
Yabancıları tanımaya ve ayırt etmeye başlaması : 4 ay
Sırt üstünden yüzükoyun pozisyona geçmesi : 4-6 ay
Sesleri taklid etmesi (baba, mama gibi) : 6-9 ay
Desteksiz oturma, eşyayı bir elinden
ötekine geçirmesi : 7-8 ay
Emeklemesi, ayağa kalkması : 9-12 ay
Desteksiz ayakta durması : 11-13 ay
Desteksiz yürümesi : 12-14 ay
Manalı kelime söyleme : 13-16 ay
Kaşıkla kendi kendine yeme : 16-24 ay
Bıngıldağın kapanması : 18 ay
Oyuncağını açma : 18-24 ay
Büyük abdest ve idrar kontrolü : 15-24 ay
Üç kelime ile cümle : 18-26 ay
Merdiven çıkma : 20-30 ay
Yeni Doğan Bebekte Hastalıklar
a) Hastalık işaretleri: Bebek ne kadar küçükse hastalığa yakalanması da o kadar kolaydır. Anne-babanın buradaki görevi çocuğundaki hastalığı başında fark edebilmektir. Ayrıca belirtilerin hangisinin önemli, hangisinin önemsiz olduğunu da, anne-baba ayırabilmelidir. Yeni doğanda rastlanan hastalık belirtileri özet olarak şunlardır: Sık nefes alma, solunum güçlüğü, nefes tutma, morarma, ağızdan köpük gelmesi, karında aşırı gerginlik, doğumdan sonraki ilk 48 saatte dışkı yapmaması, aşırı kusma, havale geçirmesi, vücut hararetinin çok yüksek veya düşük olması, bir bacağın ötekinden daha kısa görünmesi.
b) Bebeğin rahatsızlıkları: İlk ortaya çıkacak olaylar doğumdaki zorlanmaya ve maruz kalınan güce karşı meydana gelmiş olan durumlardır. Bunların en önemlileri kemiklerdeki kırıklar, boyunda duruş bozukluğu, sinir felçleri ve kafa içi kanamaları olarak söylenebilir.
Doğuştan iskelet sistemi hastalıkları da bebeklerde üzerine eğilinmesi gereken rahatsızlıklardır.Çünkü erken dönemde tedavi edilmemesi halinde bariz sakatlıklar meydana getiren durumlardır. Bunlardan en önemlisi ve en sık rastlanılanı doğumdan olan kalça çıkığıdır. Doğumdan kalça çıkığı yeni doğan dönemindeyken mutlaka teşhis konulması gereken hastalıklardandır. 1000 bebekten birinde bu rahatsızlık görülür. Hastalık kalça eklemindeki oyuğa bacak kemiği başının tam girmemesi sonucu meydana gelir. Doğuştan kalça çıkığı tam veya kısmi olup hastalığın sebebi kesin olarak bilinmez. Kalça çıkığı olan bir çocuğun çıkık taraftaki bacağı kısadır. Ayak dışa dönüktür. İki taraftaki bacak deri kıvrımlarının hizası farklıdır. Çocuk yürüyorsa, topallama vardır. Kalça çıkığı teşhisi konulan yeni doğan bebeklere atel uygulanır ve bacaklar 90 derecelik pozisyonda tesbit edilir. Genellikle 6 aydan uzun sürede iyileşme sağlanır.
c) Kan uyuşmazlığına bağlı sarılıklar: İki tip olan kan uyuşmazlıklarından bebek için esas tehlikeli olan “Rh uyuşmazlığı”dır. Anne-baba arasında Rh uyuşmazlığı olması durumunda ilk doğan çocuk normal olabilir. Sonrakiler ise anne karnında ölebilir; doğduktan sonra ilerleyici sarılık ve kansızlık ortaya çıkabilir. Sarılığın sebebi çocuğun parçalanan alyuvarlarından ortaya çıkan ve beyni için çok zararlı olabilen “bilirübin” maddesidir. Aralarında Rh uyuşmazlığı varsa, yani annenin kan grubu Rh(-), babanınki Rh(+) ise gebelik müddetince doktor tarafından annenin sık sık kontrolü yapılmalı ve doğum mutlaka bir hastanede olmalıdır. Anne Rh(-) ve doğan bebek de Rh(+) ise ilk 72 saat içinde anneye “Rhogam” adıyla bilinen ilaç yapılmalıdır. Böylece ikinci çocuktaki sarılık tehlikesi ortadan kalkacaktır. Yeni doğan sarılıkların tehlikesi kanda yükselen bilirübinin beyinde belli odaklarda toplanmasıdır. “Kernikterus” denilen bu durum çocukta çeşitli bozukluklara sebeb olur ve tedavisi olmayan (geriye dönemeyen) bir haldir. Bu durum başlıca zeka geriliği, oturamama, yürüyememe, konuşma ve duyu kusurları ile kendini gösterir.
Kan uyuşmazlığına bağlı sarılığın tedavisi: Doğumdan sonraki ilk 24-36 saat içinde sararmaya başlayan her çocuk hemen hekime gösterilmelidir. Kandaki bilirübin seviyesi belli bir yüksekliğe varırsa acilen çocuğun kanı değiştirilir. Kanda bilirübin seviyesi fazla yüksek değilse “fototerapi” denilen ışıkla tedavi metodu uygulanır.
d) Kusma: Bütün çocukluk yaşlarında sık görülen bir belirti olup, yeni doğan döneminde de değişik sebeplere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Basit kusmalar; su ve kilo kaybına yol açmayan az miktarda gıda artığının dışarı çıkarılmasıdır. Bu durum pek önemli değildir. Beslenme hatalarına bağlı kusmalar; sütün fazla verilmesi, biberon emzik deliğinin fazla geniş olması, emerken hava yutması, çok sık beslenen çocukta kusmaya sebeb olabilir. Bu besleme hatalarının düzeltilmesiyle kusma durur. Hazım kanalına ait doğuştan hatalara (bozukluklara) bağlı kusmalar; yemek borusunun doğuştan dar olması, yemek borusunun kısa olması, yemek borusu ile nefes borusu arasında doğuştan irtibatlı kanal olması, barsaklara ait darlıklar, tıkanmalar, barsak boğulmaları, midenin on iki parmak barsağına açıldığı kısımda darlık. Bunların tamamı kusma sebebi olup, bebek için çok tehlikelidir. Hemen acil teşhis ve tedavi gerektiren bu durumlar tedavi edilmezlerse hayatla bağdaşmazlar. Midenin on iki parmak barsağına açılan kısmındaki darlık (pilor darlığı) halindeki kusmalar bebek üç haftalık olunca başlar. Kusmalar fışkırma tarzındadır ve bebek kilo alamaz olur. Tedavisi ameliyattır. Ayrıca kusmukta safra varsa barsakta bir darlık vardır.
Mikrobik hastalıklarda da kusmalar ortaya çıkar. Nezleden orta kulak iltihabına ve menenjite kadar bulaşıcı hastalıklarda kusma ortaya çıkabilir. Kusma her zaman tehlikeyi haber veren bir belirti olarak ele alınmalıdır. Kusmuğun çocuğun ciğerlerine kaçmasını önlemek de çok mühimdir. Çünkü bu olay başlı başına bir zatürre sebebidir.
e) İshal: Yeni doğan ve süt çocukluğu dönemlerinde sık rastlanan bir hastalıktır. Ciddiye alınmaz ve zamanında tedavi edilmezse çocuğun su kaybına ve ölümüne yol açabilir. Yeni doğan çocuklarda; beslenme hataları, dengesiz ve fazla beslenme, sindirim sistemine giren mikroplar, çocukta doğuştan sindirim kusurları ve enzim eksiklikleri ishale sebeb olabilir. Gaita çok sulu ve sıktır. Rengi sarı veya yeşil olabilir. Beraberinde mama almama, kusma, karında gerginlik gibi belirtiler de bulunur. Burada vücuttan su ve tuz kaybedilmesi en önemli olaydır. İshal olan çocuğa sulu yiyecek-içecekler bol verilmeli ve böylece su kaybından zarar görmesi önlenmelidir.
f) Kabızlık: Yeni doğan bir bebekte doğumdan sonraki ilk 36 saat içinde “mekonyum” adını verdiğimiz ilk dışkı çıkmaz ise; barsakta darlık, tıkanma, pankreasın doğum ile ilgili bozukluğu gibi durumlar düşünülmeli, hemen bir hekime başvurulmalıdır.
g) Çocukta havale: Sinir sisteminin hastalığı veya fonksiyon bozukluğu sonucu iskelet adalelerinin kasılması ve titremesiyle kendini gösteren tabloya “havale” adı verilir. Çocuk hastalıkları arasında en acil ve en korkutucu olanıdır. Yüzde, el ve ayaklarda irade dışı titreme ve hareketlerde havale geçirenlerde görülür.
Yeni doğan bebekte en sık havale yapan sebepler şunlardır: Doğumda bebeğin maruz kaldığı yük (travma), kan şekeri, kalsiyum ve magnezyum seviyelerinin normalden sapmış olması, ateş yüksekliği, sinir sistemi hastalıkları. Bu sebeplerden dolayı ortaya çıkmış bir havalede sebebe dönük tedavi yapılmalıdır. Ateştense, ateşi fazla yükseltmemeye çalışmalıdır. Kandaki çeşitli maddelerin seviyeleri kontrol edilerek anormal olanlar varsa, sebeplerine yönelik tedaviye gidilmelidir.
h) Bulaşıcı çocuk hastalıkları ve korunma çareleri: Gözle görülmeyen canlı yapıların (mikroorganizmaların) yaptığı ve çeşitli yollarla çocuklara bulaşabilen hastalıklar, çocuk hastalıkları içinde sayı ve önemce büyük yer tutar.
Nezle, grip, bronşit, zatürre, anjin, kızamık, kabakulak, boğmaca ve benzeri bir kısım hastalıklar sağlam çocuklara, hastalıklı çocukların ağızlarından öksürük, aksırık, konuşma esnasında çıkan tükrük damlacıkları ile geçer. Çiçek, suçiçeği, bulaşıcı deri hastalıkları temas ile çok kolay yayılırlar. Bunlar hastaların kullandığı havlu, çamaşır, bardak gibi eşyalarla da bulaşabilirler. Çocukları bazı hastalıklardan korumak için, belirli zamanlarda aşı yaptırmalıdır. (Bkz. Aşı)
Barsakların mikrobik hastalıkları ve bir kısım besin zehirlenmeleri idrar ve dışkılar vasıtasıyla yayılır. Bunlar kirli elle yapılan, hazırlanan yemeklerle sağlam şahıslara geçebilir. Sinekler de, üzeri açık yiyeceklere konarak mikrop bulaştırabilirler.
2-)ÇOCUK
Doğumundan büluğ yaşına kadar
insan yavrusu, evlat.
Allah'u Teala Hz. Âdem (a.s.)'e bizzat hayat
verdikten sonra, muayyen bir yolla erkekle kadının
birleşmesi, erkek ve dişideki sperm denen canlı hücrelerin
birbirleriyle buluşması yoluyla insanın
yaratılışının devamlı olarak
tekrarını murad etti. Erkek ve kadının birleşmesi
tamamlanınca, insan yaratılışının sebebi
olan olay da tamamlanıyor.
İnsanlar, işte bu birleşme ile
nesillerini devam ettiriyorlar. İslam bu birleşme için bir
ölçü koymuştur. Bu ölçü de nikahtır. Nikahdan maksat da,
her canlı için gerekli olan neslin devamını
sağlamaktır. İnsandaki devamlılığın
gayesi ise, Allah'a ibadet ve dünyayı Allah için imar ederek
insanların yardımına koşmaktır. Bu, esas gaye
olunca çocuk ve nesil arzusu, salih ve hayırlı bir neslin talep
edilmesini gerektirmektedir.
Kur'an-ı Kerim'de çocuk arzusu ile ilgili
ayetlerde bu hayırlı ve salih çocuk meselesine her seferinde
ayrı ve tevhidi bir önem verilir:
Onlar ki: "-Ey Rabbimiz, bize zevcelerimizden ve
nesillerimizden gözlerimizin bebeği olarak (salih insanlar) ihsan
et, bizi takva sahiplerine rehber kıl derler" (el-Furkan, 25/74)
Bu ayette çocuk kelimesi yerine "gözbebeği
gibi kıymetli" anlamında "kurretu aynin" kelimesi
kullanılmıştır. Bu ise arzularımıza uygun,
ve gerçekten Allah'tan korkan takva sahibi bir nesil demektir.
İstenmesi gereken neslin ana vasıfları,
başka ayetlerde de kaydedilmiştir: "Ya Rabbi, bana kendi
katından temiz bir soy bahşet. Doğrusu sen duayı
işitirsin. " (Ali İmran, 3/38)
Bu ayette istenecek neslin "temiz" olduğu
belirtilmektedir. Mümin, ancak temiz bir nesil talebinde bulunur. Bu dua,
Zekeriyya (a.s.)'ın duasıdır.
"Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslimiyette sabit
kıl. Soyumuzdan da müslüman bir ümmet yetiştir. " (el-Bakara,
2/128)
"Müslüman nesil" isteğini dile getiren
İbrahim ve İsmail (a.s.) bize bu bakımdan birer
örnektirler. Ayrıca Cenab-ı Allah bize: "İbrahim ve
onunla birlikte olanlarda sizin için uyulacak güzel örnekler vardır"
(el-Mümtehine, 60/4). buyurmaktadır.
Kur'an-ı Kerim'de, elde edilecek çocuk ve
arkadan gelen nesille alakalı olarak yapılması gereken
duayı öğretici mahiyetteki bir ayet, neslin "salih"
olmasına dikkat çeker. Kırk yaşına basan kimsenin,
yapması gereken dualar meyanında şöyle demesi istenir:
"Bana verdiğin gibi, soyuma da salah ver.
" (el-Ahkaf, 46/15).
Bu talepteki salahtan, iyi amel üzere olan hayırlı
nesil anlaşılacağı gibi, yaratılış yönünden
bedeni sağlam, tam, kusursuz, sakat olmayan anlamı da çıkarılmaktadır.
Hz. Âişe validemize bir doğum haberi
ulaşınca, kız mı erkek mi diye hiç sormayıp,
"Yaratılışı tamam mı?" diye
sorduğu; "Evet!" cevabı alınca da, "Âlemlerin
Rabbine hamdolsun" diye dua ettiği bilinmektedir. Hz. Âdem (a.s.)
ve Havva validemiz de zaten bu şekilde dua etmişlerdir:
"Bize salih, bedence kusursuz bir çocuk verirsen,
and olsun ki, şükredenlerden oluruz" (el-Âraf, 7/189).
İhtiyarlığına rağmen kendisine
Cenab-ı Hakk'ın iki çocuk vermesi karşısında
Hz. İbrahim (a.s.) şu duayı yapmıştır:
"İhtiyarlığıma rağmen
bana İsmail'i ve İshak'ı bahşeden Allah'a hamd olsun.
Doğrusu Rabbim duaları işitendir" (İbrahim,
14/39)
Bu teslimiyet içindeki bir baba Allah Teala'ya
şu niyazda bulunmaktadır:
"Rabbim, beni ve çocuklarımı namaz
kılanlardan eyle. Duamı kabul buyur Rabbimiz"
(İbrahim, 14/40)
Çocuk, babasının sırrı ve
hususiyetlerinin sahibidir. Hayatı boyunca onun gözbebeği,
ölümünden sonra da mevcudiyetini devam ettiren ve ebediliğe
doğru götüren bir parçasıdır. Bütün hususiyetleri (iyi
ve çirkinini) ondan adeta miras yolu ile aktarır. Zira o, kalbinin
bir parçasıdır. Bundan dolayı Allahu Teala, neseplerin
korunmasını, neslin tevhid üzre yetişmesini
emretmiştir. Bunun için aile halkına, özellikle yeni yetişen
çocuklara her şeyden önce öğretilmesi gereken şey, iman
esasları ve bilhassa "tevhid" inancıdır. Yani
Allah'ın varlığı ve sıfatlarıyla
tanıtılması, hiç bir şekilde O'nun ortağı
yardımcısı, O'na giden yolda aracının
olmadığı, insanların O'nun hükümleri, emir ve
yasaklarıyla yönetilmesi gerektiği inancıdır.
Yaş ve idrak yönüyle bir şeyler öğrenme durumuna gelen
bir çocuğa, öncelikle bu inanç kazandırılmalıdır.
Nitekim bir kısım rivayetler, Rasulullah (s.a.s.)'ın kendi
yakınlarından bir çocuk konuşmaya başlar
başlamaz çocuğa tevhid'i öğrettiğini ve bu
maksatla:
"Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı
olmayan, acizlikten ötürü bir yardımcısı da bulunmayan
Allah'a hamd olsun..." (el-İsra, 17/111) ayetini okuduğu
kaydedilmektedir.
Tevhidle birlikte, şirkin kötülüğü, batıllığı,
şirke düşmenin ne büyük bir zulüm ve cinayet olduğu da,
öncelikle öğretilmesi gereken bilgiler olmaktadır. Bu konuda
Kur'an'ın verdiği en güzel örnek Hz. Lokman (a.s.)'dır.
"Hani Lokman oğluna -ona öğüt
verirken- şöyle demişti: "-Oğulcuğum, Allah'a
ortak koşma. Çünkü Şirk büyük bir zulümdür" (Lokman,
31/13)
Hz. Nuh (a.s.) da kavmini Allah'a davet etmiş,
davetini kabul ederek inanan insanları tufandan kurtulmaları için
gemisine almış, bu arada öz oğlunun da inanarak gemiye
binmesini istemişti. Ancak oğlu, inanmadığı için
gemiye bilmeyerek, kendi helakini kendi elleriyle hazırlamıştır.
Şefkatinin eseri olarak oğlunun affedilmesi için; "Ya
Rabb, oğlum benim ailemdendir. " diye dua etmiş, Allah da
"Ey Nuh, o senin ailenden değildir, onun yaptığı
yaramaz iştir" (Hud, 11/42-46) buyurarak, evlad olabilmek
için sadece babanın sulbünden gelmiş olmanın
yetmediğini; bilakis babanın gösterdiği eğitimi ve
akideyi kabul etmeyi gerektiğini vurgulamıştır.
Bir çok insan, evlad sahibi olmayı toplum içerisinde
bir iftihar vesilesi (el-Hadid, 57/20) olarak düşünmüş,
Allah'ın ebeveyne emaneti olan bu varlıklara İslami
terbiye ve eğitimi vermediği için de, onları kendilerine
adeta düşman yapmıştır. Allah, böyleleri için
buyurmaktadır: "...Eşlerinizden ve çocuklarınızdan
size düşman olanlar vardır, onlardan sakının "
(et-Teğabun, 64/14). Gerçekte evlat, insan için bir imtihan vasıtasıdır.
"Mal ve çocuklar birer fitnedir" (el-Enfal, 8/28).
Peygamber de, (s.a.s.), bütün insanların, emri
altındakilerin çobanı olduğunu ifade etmiştir. (Buhari,
Cumua, 11)
Ebeveynin evlada bırakacağı en güzel
miras, hiç şüphesiz ki, onu güzel terbiye etmesidir (Tirmizi,
Birr, 33). Güzel terbiye edilen Gocuk, ebeveyni için ahiret mutluluğunun
sebebidir. Ölen insanın amel defteri kapandığı halde
salih evlat bırakanın defteri kapanmaz; onun
yaptığı hayırlı işlerden ebeveyn de mutlak
fayda görür (Müslim, V, 73; Ahmed b. Hanbel, IV, 105).
Evladın ruh terbiyesine önem verildiği
gibi, zamanın meşhur olan bilgilerinin de ona
kazandırılması geçimini temin edebileceği helal
kazanç yollarının öğretilmesi gerekir.
Diğer taraftan, yine Kur'an-ı Kerim, rasul
inancı olmadan Allah'a inanmanın hiç bir değer ifade
etmediğini, Allah'a inanmanın mutlaka rasullere de inanmayı
gerektirdiğini bildirir:
"Allah'ı ve Rasulü'nü inkar eden Allah
ile rasullerinin arasını ayırmak isteyen Bir
kısmına inanıp, bir kısmını inkar
ederiz." diyerek, ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, kafirlerdir.
Kafirlere ağır bir azap
hazırlamışızdır. "Allah'a ve rasullerine
inanıp onlardan hiç birini ayırmayanlara, işte onlara,
Allah ecrini verecektir. O, bağışlar ve merhamet eder"
(en-Nisa, 4/150-152).
İslam, çocuğun göstereceği kabiliyete
göre yönlendirilmesini müminlere tavsiye eder. Bu konuda İbn
Kayyim el-Cevziyye şu görüşe yer vermektedir:
"Eğer baba, çocukta iyi bir anlayış,
sıhhatli bir idrak, kuvvetli bir hafıza ve yeterli bir
kavrayış keşfederse onu ilme teşvik etmelidir. Zira,
bu vasıflar ilmi kolayca kabul için çocukta fıtri bir
kabiliyetin varlığına delildir. Bunun aksine, çocukta
mesleklerden birine yönelik bir kabiliyet ve heves görürse ve meslek
de mübah ve insanlar için faydalı bir meslekse, Gocuğu o
sahada yetiştirmesi gerekir" (İbn Kayyim el-Cevziyye,
Tuhfetu'l-Mevdud fi Ahkamu'l Mevlud, 144-145).
Kur'an-ı Kerim'de öğretim ve terbiye
konularıyla ilgili olarak erkek ve kız çocuklar arasında
herhangi bir ayırım açık olarak gelmiş değildir.
Eğitimle ilgili hükümler; kız ve erkek, her iki cins için de
aynıdır. Ancak, özellikle cinslerin eğitimi ile ilgili bir
çok bahsin kadın ve erkek, her iki cinste de ayrı ayrı ele
alınarak tebliğ edilmiş olması; ayetlerin açık
olan hükümlerinin yanında, cinslerle alakalı bilgilerin,
onlarla çeşitli şekilde ilgilenilmesi gerektiğini müminlere
hatırlatmak içindir:
"...Mahrem yerlerini, henüz anlamayan
çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin
bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar... "
(en-Nur, 24/31).
"Ey Nebi, eşlerine, kızlarına ve müminlerin
kadınlarına dışarı çıkarken üstlerine
cilbablarını almalarını söyle. Bu, onların hür
ve namuslu bilinmelerini ve bundan dolayı incitilmemelerini
sağlar. Allah bağışlar ve merhamet eder" (el-Ahzab,
33/59).
Çocukların, iki cinsi arasındaki terbiyenin
çeşitliliği hadislerle ve sünnet ile daha açık olarak gösterilmiştir.
Onların cinsiyetlerinin farklı oluşu sebebi ile
eğitimlerinin farklılığı tabii
karşılanırken, ikisine de eşit davranmak
emredilmiştir.
Âdil ismi ile muttasıf olan Allah, kullarına
karşı adil olduğu gibi, kullarının da
birbirlerine karşı adaletli davranmalarını ve iyilikte
bulunmalarını emretmektedir (en-Nahl, 16/90). Bu ilahi emir,
aynı zamanda ana-babanın evladına karşı göstereceği
ilginin de esasını teşkil etmektedir. Ebeveyn
tarafından çocuklar arasında gösterilecek adaletli muamele,
saygınlıklarının artmasına vesile olur. İslam
adabı kız veya erkek çocuklar arasında ayırım
yapmayı hoş görmemektedir. Öyle ki, gönül işi olan
sevgide bile her iki tarafı eşit tutmayı öngörmektedir.
Ebu Hüreyre'den rivayet edilen şu hadis bunun açık bir
delilidir:
"Peygamber (s.a.s.)'in yanına bir adam
gelmişti. Yanında da bir çocuk vardı. Adam çocuğu
öpmeye başlayınca Peygamber, "Ona acıyor musun?"
dedi. Adam "Evet" deyince Rasülullah Şöyle buyurdu:
"Çocuğa olan şefkatinle sen de Allah'ın merhametine layıksın.
Çünkü Allah, merhametlilerin en merhametlisidir. "
Hz. enes'in rivayetinde ise şu ilave vardır:
"Adam çocuğunu öpüp dizine oturttu. Derken bir de kızı
geldi. Onu da önüne oturtunca Rasulullah (s.a.s.) "Aralarında
eşit muamele yapacak mısın?"diye ikazda bulundu."
(Buhari, Edeb, 12-13)
Kız çocuklarına bakma ve onları
yetiştirme konusunda Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:
"Kim üç kızı olur da bunlara sabrederse ve
varlığından onlara giydirirse, ona ateşten koruyucu
bir perde olurlar" (İbn-i Mace, Edeb, 3) "Kimin üç kızı
yahut üç kız kardeşi olur da onlara iyi muamele ederse
muhakkak Cennet'e girer" (Ebu Davüd, Edeb, 130). Hz. Peygamber
(s.a.s.) Süreka İbn Cu'şüm'e şöyle dedi: "Sana
sadakaların en büyüğünü göstereyim mi?" Süraka:
"-Evet ya Rasulullah" dedi. Peygamber (s.a.s.) de: "(Boşanmak
veya kocası ölmek suretiyle) sana dönmüş olan, senden
başka geçindiricisi olmayan kızındır" (İbn
Mace, Edeb, 3)
Enes b. Malik'ten rivayetle Hz. Peygamber (s.a.s.)'in
şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Her kim büluğ
çağına ulaşmalarına kadar iki kız çocuğunun
bakımlarını, nafakalarını, terbiye ve
yetiştirilmelerini üzerine alır, yerine getirirse o kimse
kıyamet gününde benimle beraber (şöyle) gelecektir."
buyurmuş ve parmaklarını birbirine
yanaştırıp kavuşturmuştur (Müslim, el-Birr
Ve's-Sıla Ve'l-adab, 149)
Evlada karşı sevgi ve şefkat, fıtri
bir duygudur. Bu konuda genellikle adaletsiz davranılması pek
olağan bir hadise değildir. Ancak, hayatta bulunan ebeveynin mal
konusunda evladından bir kısmını diğerine
tercihi mümkündür. İslam fıkhında çocuklardan bir kısmına
mal hibe etme konusu özetle şöyle kaydedilir:
"Bir kimse, sağlığında kendi
malını dilediği bir kimseye
bağışlayabildiği gibi; bu malı çocuklarından
herhangi birine de bağışlayabilir. Ancak, bu durum adalete
aykırı olacağından harama yakın bir kerahattir.
Çocuklardan bir kısmını diğerine tercih etmek,
kardeşler arasında düşmanlığa ve
soğukluğa sebep olur. Hatta mirasta erkek kardeşinden daha
az alacak olan kız bile, bağışlamada diğer
kardeşleriyle eşit miktarda tutulmalıdır. Hanefi
mezhebine göre fetva böyle verilmiştir. Ancak, Mütekaddimin denen
ilk devir İslam alimleri, çocuklardan bir kısmı cahil, fasık
da olsalar, takva sahibi ve edepli olan diğer kardeşlerini
bunlara mal ile tercih etmenin uygun olmadığını söylerken;
Müteahhirin denen son devir İslam alimleri takva ve edep sahibi
evladı diğerlerine tercih etmenin mümkün olduğunu söylemişlerdir.
Bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah'tan korkunuz, evladınız
arasında adalete riayet ediniz." buyurur. Diğer bir
hadiste: "Ey ashabım ve ümmetim, Atıyye ve hibede
çocuklar arasında eşitliğe riayet ediniz. Ben, evlattan
birisini üstün görecek olsaydım kadınları üstün
görür ve tercih ederdim." buyurur. Bir diğer hadiste ise:
"Çocuklarınızın arasında adaletli olun.
Çocuklarınızın arasında adaletli olun. çocuklarınızın
arasında adaletli olun." buyurur (Buhari, Hibe, 12-13;
Müslim, Hibat, 13; Ebu Davud, Büyu 83; Ahmed b. Hanbel, IV, 275,
278).
Bu hadisin vürudu şöyledir: Beşir b. Sa'd
el-Ensari'nin karısı, oğlu Nu'man b. Beşir'e, köle,
bahçe ve benzeri mali bir yardımda bulunarak onu diğer
çocuklarından ayırmasını ve bu
bağışı belgelendirmek için Rasulullah (s.a.s.)'ın
şahit olmasını kocasından istemişti. Bunun
üzerine Beşir, Rasulullah (s.a.s.)'a gitmiş ve aralarında
şu konuşma geçmiştir:
"-Ya Rasulullah, Revaha kızı Amre
(kendi karısı) oğluna kölemi bağışlamamı
benden istedi."
"-Onun kardeşleri var mı?"
"-Evet!"
"-Buna verdiğin gibi diğerlerine de
verdin mi?" "-Hayır!"
"-Bu doğru değildir. Ben de doğru
olmayan şeye şahit olmam. "
Ebu Davud'un rivayetinde Rasulullah (s.a.s.) şu
cevabı vermiştir:
"-Haksızlığa beni Şahit tutma.
Sana iyilik etmeleri yönünden çocukların üzerinde senin hakkın
olduğu gibi, aralarında adaletli olman için de senin üzerinde
onların hakları vardır."
"-Allah'dan korkunuz ve çocukların
arasında adaletli olunuz" (Ebu Davud, Büyu 83).
İmam Muhammed ve diğer bazı fakihler,
ebeveynin çocuklara vereceği hibe konusunda miras nispetinin nazara
alınması; oğullara iki, kızlara bir nisbetinde
verilmesi gerektiğini, adaletin böyle yerine geleceğini söylemişlerdir.
Mirasta olduğu gibi hediyede de erkeğin, kızın
alacağından iki misli alması, erkeğin, aile ve
çocukların nafakalarını temin ile mükellef olmasındandır.
İmam Malik ve İmam Leys ile İmam Sevri'ye
göre; evlat arasında bazılarını tercihen bir
malı hibe etmek caizdir. Ancak İmam Malik, malın tümünün
değil, malın bir kısmının
bağışlanabileceğini belirtir. Hepsini
bağışlamak caiz değildir.
Şafiilere göre; tercihe şayan görüş,
bağışlanacak malın kadın-erkek arasında
ayırım yapılmaksızın eşit ölçüde bağışlanmasıdır.
Bir görüşe göre de, mirastaki hisse nispetinde bağışlanır.
Hanbeli fakihlere göre; bağışın
evlat arasında, mirastaki hisseleri oranında
yapılması gerekir. Çocuğun evlendirilmesinde de
diğerlerinin izni olmaksızın fazla masrafta
bulunmamalı veya diğerlerine de aynı ölçüde masraf
yaparak eşitliği sağlamalıdır. Nafaka ve giyim
hususunda ihtiyaç miktarı nazarı itibara alınır.
Fakat, İmam Ahmed'den bir rivayete göre; bir kimse, çocuklarından,
ihtiyaç sahibi olan aile fertlerinin çokluğu yahut ilim ile
meşgul olması gibi sebeplerden dolayı, birini veya bir
kısmını, fasık ve malını kötü yolda sarf
edecek olan diğer çocuklarına tercih eder ve onlara mal hibe
edebilir. Bu caizdir. Diğer akrabaya hibe konusunda ise eşitlik
şartı aranmaz.
Zahiriyye mezhebi alimlerince, bir kimsenin evladından
yalnız birine hibe ve tasaddukta bulunması helal değildir.
Erkek çocuğunu kız çocuğuna tercih etmesi de helal değildir.
Diğerlerine de aynı ölçüde hibede bulunması gerekir. Bu
durum, iyilik kabilinden yapılan hibelerde de geçerlidir.
Bir baba hayatta iken, evladından birine, mesela
oğluna, tasarrufta bulunmak üzere bir miktar mal vermiş ve bu
mal tasarruf neticesi artmış ise; artan bu malın aslı
hibe yoluyla verilmişse, o, erkeğin olur; ticaret kasdıyla
verilmişse, bütün varisler o maldan hak alabilirler. Zira, artan
mal, babanın malından artmış demektir (Ö. N. Bilmen,
Hukuk-u İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu, IV,
274).
İslam'a göre hiç bir çocuk korumasız
değildir. İster soyu sopu belli, ister yakın bir
akrabası bulunsun veya bulunmasın her çocuk, İslam hukuku
bakımından koruma altındadır. Nitekim, her hangi bir
çocuğu bulan bir kimsenin, -eğer bu çocuk başkasını
görme ihtimali olmadığı için helak olacak durumda ise-
onu alması farz-ı ayındır; almadığı
takdirde günahkar olur. Çocuğu bulanın kendisi bakmak
istemediği takdirde ona bakacak birini bulmak, İslam devleti
veya devletin gösterdiği müesseseye ait bir görevdir.
Bulunan çocuğun bakımıyla ilgili bir
çok ihtilaflı meseleyi mahkemeler de çözüme kavuşturur. Hakim,
herhangi bir kişiyi nafaka ödemeye mecbur edebilir.
Çocuğun yeme, içme, giyinme, temizlenme, istinca
işlerini kendi kendine yapabileceği yaşa kadar kız
olsun, erkek olsun çocuğun bakımı anneye aittir. Bu
yaştan sonra erkeklerde büluğ*; kızlarda hayız*
yaşına kadar ki terbiye, Hanefi fıkhına göre erkekte
babaya; kızda anneye aittir. Şafiilerde ise bu bakım
çocuğun isteğine bağlıdır. Bu mesele,
boşanma ile ilgili durumlarda ortaya çıkar. Anne öldüğü
veya yeniden evlendiği takdirde, çocuğa
aşağıdaki sıraya göre anne veya baba tarafından
bir kadın akrabası bakar:
a) Annenin annesi; bu da ölse veya evlense;
b) Babanın annesi; bu da ölse veya evlense;
c) Anne-baba bir kızkardeş; bu da ölse veya
evlense;
d) Anne bir kızkardeş; bu da ölse veya
evlense;
e) Anne-Baba bir kızkardeşin kızı;
bu da ölse veya evlense;
f) Anne bir kızkardeşin kızı; bu da
ölse veya evlense...
Bu kadınlar, çocuğa mahrem olan bir akraba
ile evlenecek otsa, -mesela çocuğun annesinin amcası ile
evlenmesi gibi- kadın bu durumda hidane hakkını kaybetmez.
(Ayrıca bk. Hidane ve Yetim mad.).
Çocuğun nesebi ve babaya nispeti Ebu Nuaym'den
Peygamberimizin (s.a.s.): "Sizi nesebinizden büyükbabanıza
bağlayacak bilgileri öğrenin." ve "Her kim kendi
babasından soyundan başkasına ve her köle ki, efendisinden
bir başkasına kendisini nispet ederse, Allah'ın
azabına uğrasın." buyurduğunu nakleder. (Buhari,
Tecrid-i Sarih Tercümesi, IX, 214)
Sahih-i Müslim'de nakledilen hadislerde Hz.
Peygamber'in (s.a.s.): "Bile bile babasından
başkasının oğlu olduğunu iddia eden hiç bir adam
yoktur ki, küfretmiş olmasın..."
"Babalarınızı inkar etmeyin. Zira her kim babasını
inkar ederse bu küfürdür."
"Her kim İslam'da babası
olmadığını bildiği halde babasından
başkasına iddia ederse, ona Cennet haramdır. "
buyurduğu ifade edilmektedir (Müslim, İman, 61, 64).
Neseb, baba ve ana tarafından iştirak ve
ittisal demektir. Neseb bi'ttul, (babalar ile babaların ilanihaye
babalarıyla oğullar ve oğulların ilanihaye oğulları
arasındaki bağımlılık) ve neseb bi'l-arz (erkek
kardeşler ile bunların oğulları ve amca
oğulları arasında olan bağımlılık)
olmak üzere iki çeşittir. Nesebin tespiti sosyal hayatın zaruri
bir neticesidir. İnsanlık silsilesinin intizam içinde devamı,
fertler arasında şefkat, yardımlaşma ve
dayanışmanın ortaya çıkması, medeni bir
çevrenin oluşması, ailevi ve iktisadi ilerlemenin meydana
gelmesi; nesebin sabit olmasıyla mümkün olmaktadır. Bunun içindir
ki nesebin sabit olması ilahi bir rahmettir ve insanı
hayvanattan ayıran özelliklerden biridir. Binaenaleyh nesebin
muhafazası gerektiği gibi, nesebi inkar veya sahih olmayan bir
nesebi benimsemek de, din ve insanlık adına işlenen en büyük
suçlardan biridir. Allah, nesebi muhafaza için nikah akdini helal kılarken,
nesebi soysuzlaştırmaya vesile olan zinayı da haram
kılmıştır (en-Nisa, 4/3, 4, 15, 25: el-İsra
16/3).
Bir çocuğun nesebi kendini doğuran
kadından sabit olur. Fakat o çocuğun nesebinin bir erkeğe
nispet edilebilmesi için, o erkek ile anası arasında sahih veya
kısmen bu hükümde bulunan fasit bir nikah ile veyahut cariyelik
veya bir mazerete mebni şüphe ile cinsi bir yakınlaşmanın
gerçekleşmesi esastır. Cinsi yakınlaşma neticesi
meydana gelen hamilelik müddeti hakkında mezhepler arasında
farklılıklar vardır. Hanefi mezhebine göre hamilelik
müddetinin en azı altı ay en çoğu iki senedir. Diğer
üç mezhebe göre ise bu müddetin en azı altı ay, en çoğu
ise dört senedir. Bu müddet içerisinde doğan çocuk, kadının
hamile kalmasına sebep olan erkeğe nispet edilir. Sahih bir
nikah, hamilelik müddetinin başlangıcı kabul edilirken; fasit
bir nikahta ise hamilelik müddetinin başlangıcı,
karı-koca ilişkilerinin vuku bulduğu andır. Çocuğun
nesebinin sübutu da bu ikrar tarihinden itibaren değerlendirilir.
Nikahlı bir kadının nikah akdinden altı ay veya daha
sonra doğuracağı çocukların nesebi kocasından
sabit olur. Bu kadınlar bu süre içinde boşanmış
olsalar da nesebin kocaya aidiyeti değişmez. Lian* suretiyle
meydana gelen ayrılmalarda da (kocanın ispat edememekle birlikte
karısının zina ettiği iddiasında
bulunmasıyla aralarında meydana gelen ayrılık)
hamilelik müddetinde doğan çocuk yine kocaya isnad edilir.
Nikah akdinden veya cinsi yakınlaşmadan
itibaren hamilelik müddeti için müsait olmayan bir zamanda doğacak
çocukların nesebi sabit olmaz. Ancak koca, çocuğun kendinden
olduğunu iddia ederse, bu durumda çocuk kocaya nispet edilir. Batıl
nikah neticesi doğan çocuğun nesebi sabit olmaz. Müslüman
ile kafir karı kocanın nikahları batıl olduğu için
bunlardan doğacak çocukların nesebi sabit olmaz.
Bir kimse herhangi bir sebeple sokağa
bırakılmış, anası babası bilinmeyen bir
çocuğu korumak için alıp beslemiş olsa; bununla
aralarında nesep sabit olmaz. Evlatlık edinilen çocuğun
nesebi, kendisine evlat edinen kimseye nispet edilemediği gibi evli
veya bekar bir kadının zina neticesi doğurduğu çocuk
da kendisiyle zina eden erkeğe nispet edilemez.
Bir kimsenin nesebi ya ikrar ile veya deliller ile
sabit olur (Ö. N. Bilmen, Hukuku İslamiyye ve Istılahatı
Fıkhıyye Kamusu, II, 395-424).
Çocuk sevgisi Enes b. Malik'ten rivayet edilen bir
hadiste o şöyle demiştir:
"İyaline karşı insanların Rasulullah'tan
daha şefkatlisini görmedim. Oğlu İbrahim'in Medine'nin bir
kenarında oturan süt annesi vardı. Süt annenin kocası bir
demirci idi. Rasulullah (s.a.s.) ile birlikte oraya sık sık
giderdik. Varınca, demircinin dumanla dolmuş evine girer, çocuğu
kucaklar, öper, koklar, bir müddet sonra dönerdi."
(Mecmauz-Zevaid, VIII, 155).
Rasulullah (s.a.s.) herkesi çocuklarını
öpmeye teşvik ederdi: "Çocuklarınızı öpün,
zira her öpücük için size Cennet'te bir derece verilir. Melekler
öpücüklerinizi sayarlar ve bunu sizin için yazarlar."
Torunlarını öpen Rasulullah (s.a.s.)'ı
Akra b. el-Habis yadırgayıp Rasulullah'a şöyle demişti:
"Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim."
Rasulullah (s.a.s.) "Şefkatli olmayana
merhamet edilmez." cevabı ile onu azarlamıştı
(Buhari, Edep, 18).
Bir gün bedeviler Rasulullah'ı ziyaret ederler
ve ona:
"-Çocuklarınızı öper
misiniz?" diye bir soru sorarlar. Rasulullah (s.a.s.),
"Evet " der.
Bedeviler:
"-Fakat biz Allah'a andolsun öpmeyiz."
derler. Rasulullah (s.a.s.):
"-Allah kalplerinizden merhameti çıkardı
ise ben ne yapabilirim?" buyurmuştur.
Rasulullah (s.a.s.)'ın çocuk sevgisi, sadece
kendi çocuklarına karşı olmaktan daha çok, sevgiye
muhtaç bütün çocuklara idi. Yine Enes b: Malik'ten rivayetle:
"Onun çocuklara karşı insanların en müşfiği
olduğu'' belirtilmiştir.
Buhari'den gelen bir rivayette, Usame b. Zeyd şöyle
demiştir:
"Rasulullah beni bir dizine, Hasan b. Ali'yi de
diğer dizine oturtur, sonra ikimizi birden bağrına basar ve
"Allah'ım bunlara merhamet et, çünkü ben bunlara
merhametliyim" derdi" (Buhari, Edep, 22, Ahmed b. Hanbel, V,
205).
Rabia b. el Haris de şöyle rivayet etmiştir.
"Babam beni, Abbas da oğlu Fadl'ı Rasulullah'a
gönderdi. Huzurlarına girdiğimiz zaman bizi sağlı
sollu oturttu. Bizi öylesine kucakladı ki, daha kuvvetlisini görmedik."
Abdullah b. Selam'ın oğlu Yusuf, Rasulullah'ın
kendisine Yusuf adını verdiğini ve kucağına
oturtarak başını okşadığını söylüyor.
(İbnü'l-esir el-İsabe, I. 312)
Hz. Âişe, Peygamber (s.a.s.)'in evinde henüz
küçük yaşta iken, kız arkadaşları gelir, birlikte
oynarlardı. Hz. Peygamber eve gelince arkadaşları
utanır ve köşelere kaçarlardı. Peygamber onları
okşayarak Hz. Âişe'nin yanına gönderir, birlikte
oynamalarına müsaade ederdi (Buhari, Edep, 81). Peygamber,
çocuklarla şakalaşır (Müslim, Âdap, 30), hasta
çocukları ziyarete giderdi. Kızı Zeynep'in çocuğunun
hastalığında yanına gitmiş, onu bağrına
basıp ağlamıştır. Yanında bulunan sahabeden
Sa'd b. Ubade, "Ağlıyor musun? Halbuki sen Allah'ın
Peygamberisin." deyince, Efendimiz (s.a.s.) "-Ben ona
Şefkat duyduğumdan ağlıyorum. Allah kullarından
ancak merhametli olanlara rahmet eder" buyurmuştur. Oğlu
İbrahim'in ölümünde de yine ağlamış, onun
ağlamasını garip karşılayanlara da aynı manada
ifadeler kullanmıştır. (Buhari, Cenaiz, 33: Müslim,
Cenaiz,11; İbn Mace, Cenaiz, 53)
Bütün bu hadisler, Peygamber (s.a.s.)'in çocuklara
karşı ne derece sevgi ve şefkat gösterdiğini ispat için
yeterlidir. Ahlakı Kur'an olan Peygamber (s.a.s.)'in diğer
hususlarda olduğu gibi, çocuklara karşı gösterdiği
şefkat konusunda da gösterdiği örnekleri aynen tatbik ederek
küçüklerimize sevgi ile kucak açmamız gerekir.
Rasulullah (s.a.s.) çocuklarla haşir neşir
olurlardı. Kendisiyle çocuklar arasında hiç bir engel bırakmazdı.
Çocukların çekinip ürkmelerine sebebiyet verecek hiç bir davranışı
olmamıştır. Hatta bir Cuma hutbesinde minberden inerek
onları kucaklamış, sonra yeniden minbere çıkarak
hutbesini okumaya devam buyurmuşlardır.
O, çocukların serbestçe yanına girmelerine
imkan tanımış, onlara rastlayınca selam vermiş,
hal ve hatırlarını sormuş, hasta çocukları
ziyaret etmiş, onlarla şakalaşmış, onlara isim
takmıştır.
Çocukları gördüklerinde "Selam size
çocuklar" diye hitab ediyordu.
Bir kısım alimler çocuklara selam vermeyi
uygun görmemişlerse de, Hz. Peygamber'in çocuklara da selam
verilebileceğine delil olan hadisleri vardır. (Buhari,
Tecrid-i Sarih Tercümesi, 2015; Müslim, Selam, 5) Küçüğün
büyüğe; geçenin oturana; azın çoğa selam vermesi
emredilmiştir. Enes İbn Malik'in: "Rasulullah (s.a.s.)
birtakım erkek çocuklarının yanına uğrayıp
onlara selam vermiştir." dediği rivayet edilir. Enes b.
Malik Hz. Peygamber'in çocuklara selam verdiğini gördüğü
için o da çocuklara selam vermiş ve yanındakilere
"Peygamber (s.a.s.) çocuklara bunu (selam vermeyi) yapardı."
demiştir (Buhari, Edeb'ül-Müfret, Hadis no: 1043).
Çocuklara selam vermekle onlara İslam adabı
öğretilmiş olur ve buna alışkanlık
kazandırılır. Çocukların kendilerine verilen selama
mukabelede bulunmaları vacip değildir. Çünkü büluğ çağına
ermeyen çocuklar İslami emirlerle mükellef değildirler.
Fakat bir çocuk, mükellef olan bir adama selam verdiği takdirde
buna karşılık vermek farzdır. Bir topluluğa selam
verilse, o topluluktan da bir çocuk selama mukabelede bulunsa, cemaat adına
bu mukabele yeterlidir. Anbese'nin rivayet ettiğine göre İbn
Ömer de mektepte çocuklara selam vermiştir. Bu haber de çocuklara
selam vermenin örnek bir hareket olduğuna delil teşkil eder.
Peygamber (s.a.s.)'in çocuklara selam vermesi bir
mecburiyetten değil, O'nun tevazu ve bütün insanlara (mü'minlere)
olan şefkatinin bir tezahürüdür.
Cengiz YAĞCl
3-)Küçük yaştaki oğlan veya kız
Örnek:Çocuğun bir sütninesi vardı. R. H. Karay
4-)Soy bakımından oğul veya kız, evlat
Örnek:Anası olacak bir kadın çocuğu omuzundan yakalamış. B. R. Eyuboğlu
5-)Bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız, uşak
Örnek:Çocuk köşeyi dönerken ana arkasından su içmeye gitti. B. R. Eyuboğlu
6-)Genç erkek.
7-)Büyükler arasında daha az yaşlı olan kişi.
8-)Büyüklere yakışmayacak biçimde düşüncesizce davranan kimse.
9-)Belli bir işte yeteri kadar deneyimi ve yeteneği olmayan kimse.
10-)Bebeklik çağı ile erginlik çağı arasındaki gelişme döneminde bulunan insan.
Bu bilgi faydalı oldu mu ?


















- Şekil Mallik, ölenlerden 9’unun erkek, birinin ise 4 yaşındaki bir Çocuk olduğunu belirterek, bölgedeki hastanelerin şu anda alarma geçtiğini ifade etti.
- Taliban örgütüne karşı mücadele eden Çocuk aktivist için bir ambulans uçağın bekletildiği, Malala'nın gerekli görüldüğü durumda Birleşik Arap Emirlikleri ya da Avrupa'ya gönderileceği bildirildi.
- (Birini) Çocuk Yerine Koymak
- Abdal Düğünden, Çocuk Oyundan Usanmaz
- Ağızdan Çocuk Felci Aşısı
- Anne Çocuk Heykeli
- Anne Çocuk Yontusu
- Arızalı Çocuk
- Arsız Çocuk
- Avrupa Asya Melezi Çocuk
- Ayral Çocuk
- Babasına Çok Benzeyen Çocuk
- Bağımlı Çocuk
- Bazı Kimseler Fazla Çocuk Yapmamak İçin Tedbir Alıp Birtakım Çarelere Baş Vuruyorlar. Fazla Çocuk Ya
- Bebek Çocuk
- Bebekken Başkası İle Değişmiş Çocuk
- Beden Özürlü Çocuk
Sizde içinde Çocuk kelimesi geçen bir şeyler paylaşın !
